25 Mart 2012 Pazar

KAYIT ALTI: Eğilip bükülmenin estetiği


Taraf (25. 03. 2012)

 ‘İşte bu yüzden, dijital ne kadar gelişirse gelişsin, elimizde tuttuğumuz albümler, bir şekilde yok olmamayı becerecek.’ Albümü elime alır almaz aklımızdan geçen bu.

Banu Mısırlı’nın objektifinde sabitlenen bir fotoğraf, adı Kavis. Türkiye’nin müziğine Türkiye içinden nefes veren Cenk Erdoğan’ın ikinci albümünün kapağında tanışıyoruz onunla.

Dimdik durmanın kutsandığı ve dimdikliğin güç sayıldığı bir sanat anlayışın hâkimiyeti içinde, eğilip bükülmenin estetiği ve kıymetini hatırlatıyor bize.
Perdesiz gitarı ve seçtiği ‘alternatif’ yolla, düzleme ‘kavis’ler veren Erdoğan’ın  kartonette “Dinletecek kimse olmasaydı, çalmanın da bir anlamı olmazdı benim için diyerek albümü elinde tutana teşekkür etmesi ise onun içinde taşıdığı estetik ve incelikle bir kez daha karşılaştırıyor bizi.
Ve sonra, Kavis, verdiği ilk sesle içine çekiyor bizi. Son derece sade ve yumuşak tınılar kullanılarak, hüznünün gerçekliğiyle sakinleştiren bir resim yapılıyor. Anadolu coğrafyasının sesleriyle batı müziğinin kaynaştığı bir noktayı tarifliyor resim, ama hangisi nerede başlıyor nerede bitiyor seçilmesi zor. Dinleyiciyi zevkten dört köşe eden de bu.
Albümdeki 12 parçanın 10’u Erdoğan’a ait.  Yolu epey önce Erdoğan’la kesişen ve bu kesişmenin sesiyle yepyeni duyguların kapılarını aralayan Sumru Ağıryürüyen tarafından seslendirilen bir Ermeni halk ezgisi var albümde.
Erdoğan’a ait olmayan diğer parça ise caz dünyasının ünlü bas gitaristi Kai Eckhart’ın kendi sesinden dinlediğimiz bestesi. Eckhart ilk kez bir albümde kendi eserini seslendiriyor.
Cenk Erdoğan’ın ikinci albümü Kavis’in hoş bir hikâyesi var.  Türkiye’yi ziyarete gelen bir müziksever, Ron Scudder  Cenk Erdoğan’ın 2008’de yayınlanan ilk albüm ‘İle’den sonra verdiği konserlerden birini izliyor ve Erdoğan’ın müziğinden çok etkileniyor. Yaklaşık iki sene sonra Scudder bir  dizi konser ve atölye çalışması için Cenk Erdoğan’ı Amerika’ya davet ediyor. Bu esnada tesadüfler  Erdoğan’ın yolunu Kai Eckhart ve davulcu Jason Lewis’le kesiştiriyor.

Amerika’da düzenlenecek olan konserler ve atölyeler ekibin bu süreci kalıcı hale getirme isteği ile bir albüm projesine dönüşüyor. Projeye Sumru Ağıryürüyen de dâhil oluşundan sonra albümün kayıtları San Francisco’da Bird & Egg stüdyolarında tamamlanıyor.

Cenk Erdoğan, tam bir yıl önce Amerika’ya giderek Kai Eckhardt ve Jason Lewis ile trio konserleri, Sumru Ağıryürüyen ile de duo konserler verdi ve Berklee de dâhil olmak üzere üniversitelerde perdesiz gitar atölyeleri düzenledi.  Albüm Amerika’da geçen yılın sonlarına doğru Arc ismi ile yayınlandı.

Kavis, Cenk Erdoğan, Baykuş Müzik

18 Mart 2012 Pazar

KAYIT ALTI: Duyarlar’ın renklerini çok sevdik!


18.03.2012 (Taraf)


Biz daha Overseas’a doyamamışken üzerine bir albüm daha geldi. Yine oldukça ‘oyuncu’ ve ‘sürprizli’…


Albümün adı dinleyicide ‘neşeli’ sesler duyma beklentisi oluşturuyor: Colors (renkler). Saçma; hüznün tek rengi mi var sanki? Ama oluşturuyor işte… Üstelik beklenti boşa çıkmıyor. Neşenin hakim olduğu bir albüm Colors. Bunun nedeni ise sadece basit bir ‘hareketlilik’ ya da ‘yüksek tempo’ değil… Baki Duyarlar her zamanki gibi imza dokunuşlarla uzun yıllar yaşadığı Avrupa’nın be-bop grameri üzerine inşa edilen melodilere nokta atışı bölgesel göndermeler yapmayan; ama belli ki bizim buralardan damıtığı tınılar ve aksak ritmlerle
çakıl taşları bırakmış. Denizin yüzeyini halka halka açmış o taşlar… Tekdüzelik sınırlarından çıkılmış…


Baki Duyarlar iki albümünü de festivallerin üretkenliğe katkısını hatırlatmak için yaptı sanki, iyi de etti.


20. Akbank Caz Festiali’nden sonra, ‘sahnede çok eğlendik, haydi kayıt yapalım’ diyerek Sean Rickman (davul), Kai Eckhardt (elektrik bas) ve Stanislav Mitrovic’ten (alto saksofon & ewi) oluşan OnQ’yla  stüdyoya giren Duyarlar, Colors’u da geçen yılın 22 Haziran’ında 21. Akbank Caz Festivali’nde bir araya geldiği saksofonist Stanislav Mitroviç, davulcu Enrique Firpi ve basçı Eric Calmes’le Babajım’da kaydederek hazırladı.


Tüm bestelerin Duyarlar’a ait olduğu bu sekiz parçalık caz füzyon albüme Simya Caz Grubu da destek vermiş. Duyarlar bu desteği kartonette şu kıymetli cümlelerle anlatıyor: ‘Bu proje şansın ve sevginin yan yana gelişiyle mümkün oldu… Zaman öyle bir bilinmez ki bundan çok kısa bir süre önce beni ve müziğimi bilmeyen bir grup insan ile yan yana geldi hayatlarımız… Aslında olaylar ve insanlar zamanda karşılaşınca bazen öyle birlik olurlar ki yaşadıkları yeri ve toplumu etkiler, değiştirir, bilinir bir söylemle “tarih yazarlar!”.
Türkçe’nin dışında başka bir dilde arkadaş kelimesi bu kadar manalı mıdır bilmem; ama aynı sırtı paylaşmak, birbirine sırt vermek, desteklemek anlamında bu projede “arkadaşlık” Simya Caz Grubu ile anlamını buldu.’

Duyarlar’ın kartonette dinleyicisine hitaben yazdığı yazının başlangıcı bizim son cümlemiz olsun: “İnsanları etkileyen, sanat! Sanatı etkileyen, hayat! Peki ya sanatı ayakta tutan? Sevgi…” Başka söze gerek var mı? Yok!

1 Mart 2012 Perşembe

Kadın kadına müzik

Mart 2012 (Milliyet Sanat Dergisi)




‘Tarihi erkekler yazdı’ deyip duruyoruz. Endişe verici olan hala yazmakta olmaları. Bu alışkanlıklarının el değiştirmesine çabalamazsak yazmaya devam edecekler bu açık.
Bu dünyada ‘akılcı’ bulunmayan pek çok işi yapmak zor. Müzisyen olmak da. Ancak kadın müzisyen olmanın yükünün daha ağır olduğunu öğrenmek için müzik tarihini didik didik etmenize bile gerek yok. Sıradan bir bakışla açıkça görülüyor… Ciddiye alınmayacakları için yarışmalara erkek ismiyle katılan kadınlar, kadın imzası taşıyan iyi bir bestenin üzerine ‘kesin bir erkekten yardım almıştır’ dedikoduları… Ekip arkadaşları tarafından ‘iplenmeyen’ grup liderleri, ne yaparsa yapsın bedeninin ettiğinin bir adım ötesini ifade edemeyen vokalistler…
Sahneye çıkan ve şarkı söyleyen, üstüne üstlük albümü olmayan bu sebeple ilaveten sıkıntı çeken bir sahne şarkıcısı olmak bugün ne demek merak ettik.
Neredeyse 20 yıldır sahneden inmeyen Sibel Köse ve ‘yeni nesil’in başarılı isimleri İldeniz Çetin, Çağıl Kaya ve Ülkü Aybala Sunat’la kadın kadına müzik konuştuk…

Kadınlar bir arada müzik yaparken ne hisseder? Birbirini ne kadar anlar?
İldeniz Çetin: Tek ötekileşmediğim, en rahat olduğum kendimi en ait hissettiğim ortam hem müzisyen hem kadın hem de vokalist olan kişilerle yan yana geldiğim yer. Her anlamda kendimi daha iyi ifade ediyorum. Onların yanında çok daha açık oluyorum ve çok daha fazla besleniyorum.
Çağıl Kaya: Bütünleşiyoruz. Kendimi çok rahat ifade edebileceğim bir durum…
Sibel Köse: Gözüne bakıp bile anlayabiliyorum sıkıntıyı. Birbirimizi gerçekten hissedebiliyoruz…
Ülkü Aybala Sunat: Ortak çok şey var yaşadığımız tecrübe ettiğimiz, anlaşıldığımı hissediyorum…

Peki yanyana olmadığınızda neler bekler sizi?
S. K.: Kadınların iletişim biçimi erkeklerinkinden farklı. Biz uzun uzun konuşarak bazen yalnızca hissederek, öteki tarafsa çatışarak anlaşıyor. Ama o çatışma yanlış anlaşıldığı zaman kadın tarafından içine kapanma, kendini ifade edememe, ne istediğini anlatabilmek için doğru iletişim kuramamak gibi şeylerle baş etmek gerekiyor. Sadece yaptığınız işte değil bu denge üzerinde de uzmanlaşmak gerekiyor. İstediğiniz kadar iyi bir şarkıcı olun beraber çalıştığınız
müzisyenlerin güveni yoksa size hiçbir şey yapamazsınız. Hele bir de köstek olma durumu arsa daha da kötü. Karşılıklı olarak hormonlar da etkili olabiliyor. Her şey bir araya geldiğinde çok karmaşık bir yapı oluşuyor.

Erkekleştiriyor mu bu karmaşa?
S.K.: Bazen erkeksi bir kafa ve tavır oluşuyor. İşteyken duruşumu ve tavrımı annemden çok babama benzetiyorum bazen. Dünyanın her yerinde bir kadın olarak ‘tek başına ayakta duracağım’ dediğinizde, daha evvel kullanmadığınız kaslarınızı da geliştirmeniz gerekiyor.
Bunu yaparken de zaman zaman içimizdeki dişiye yazık ediyoruz. Onu ifade edebilmek önemli oysa ki…

Müziği en iyi, ifade etmekten kaçtığınız o duygular besliyor bir yandan da…
İ.Ç.: Kullanmak zorunda olduğunuz eril bir mantık. O yüzden kadınlığı bastırmak değil de dinlemiyorsun bazen.
S.K.: Bazı durumlardan duygusal olarak daha az etkilenmek hem de onları dışarı yansıtmamak için yapıyoruz bunu. Davranış olarak erkek duygu olarak kadın oluyoruz. Ama yanlış anlaşılmak istemem; bazen erkekler bizim tahmin ettiğimizden çok daha duygusal ve kırılgan oluyorlar.
Ç.K.: Erkek gibi kadın diyorlar ya. Bana çok saçma geliyor; ama bazen o dengeleri tutturmak için ister istemez öyle bir şeye dönüşüyorsun. O zaman kendi özünü kaybediyorsun ve tekrar toparlamaya çalışıyorsun. Onlar seni kendileri gibi gördükleri için, yakınlaştıkça size özenleri kaybolmaya başlıyor, öyle bir durumda eğer sen kadınsan bu hepten kayboluyor. Sürekli ayar yapmak gerekiyor. Ama tecrübelendikçe bir süre sonra o ayarı hep tutturabiliyor kadın.
Ü.A.S: Aradaki dengeyi tutturmak zor gerçekten, bazen iş ‘kanka’ muhabbetine döndüğü zaman o da hoş olamayabiliyor.

Çok yorucu değil mi sürekli ayar tutturmaya çalışmak?
İ.Ç.: Kesinlikle öyle; çünkü sürekli erkeklerden daha fazlasını düşünmek ve
ortama ayak uydurmak zorundasın.
Ç.K.: Her zaman şarkıcının her şeye çok hakim olması gerekiyor ki bu problemleri yaşamayalım. Çünkü belli bir hakimiyetin altındaysan müzisyenler seni ciddiye almamaya başlıyor. Çok çalışmak gerekiyor.
Ü.A.S: Müzisyen olarak kadını ötekileştirmiyorum; ama zorlukları olduğunun çok farkındayım. Mümkün olduğu kadar olduğu gibi kabul etmeye ve empati kurmaya çalışıyorum. Bazen o empatinin sınırları aşılabiliyor. Tam onun dengesini tutturamıyorum. Hayal kırıklıkları da oluyor. Eskiden birlikte çaldığım arkadaşlarıma istediğimi anlatamadığım zaman çok üzülürdüm. Özel
bir ihtimam değil; ama anlayış bekliyor insan biraz.

Kadının lider olmasına alışılmamış bir toplumda neden grupta lider konumunda olan vokalistlik en çok kadına yakıştırılıyor?
S.K.: Neden kadın milletvekili, yönetici az? Bunların cevapları aynı. Kadının evden çıkması son yüzyılda olmuş. Bir yandan da bütün toplumu kadınlar yetiştiriyor. Varoluşumuz böyle. Enstrümantalist kadın daha büyük bir mücadele içine girmek zorunda. Vokalist kadın olmak müzisyen kadın olmaktan çok daha kolay; çünkü alışılmış bir şey.
Burada şeytanın avukatlığını da yapalım. Bugün bir erkek şarkıcının iş bulması bir kadına göre çok daha zor. Başka bir konu da şu: şarkı söylemek, hele başlangıç seviyesinde daha kolay bana göre. Caz müzisyeni olabilmek için müzisyen arkadaşlarımız çok ciddi emek harcıyorlar. Sadece kadın ve vokalist olduğu için çok daha az birikim ve tecrübeyle aynı konumu paylaştıklarında hissettikleri içerlemeyi anlayabiliyorum.
Ç.K.: Belki çok komik geliyor ama, müzisyene kız mı vereceğiz diyor hala ebeveynler. Aynı şekilde şarkıcı bir kadının bir aileye gelin gitmesi de çok yadırganıyor.

Son yıllarda itibarı artmadı mı şarkıcı-müzisyen olmanın?
S.K.: ‘Niye sanatçıyım demiyorsunuz?’ diye sordu bir gün biri, sanki şarkıcı olmak daha basit ya da sıradan bir sıfatmış gibi. Ben şarkıcıyım, bunu da ısrar ve gururla bu şekilde ifade ediyorum. Biz de yaptığımız çok şeyi bizden önceki nesle borçluyuz.
İ.Ç.: Bilgiye ulaşmak ve dünyada ne olduğunu fark etmek artık daha kolay artık. Daha fazla kaynak var. Bu yüzden insanlar daha iyi tanıyor bu müziği.
Ü.A.S: İtibar artması gibi bir sonuç görmüyorum, hala yıkılması gereken önyargılar var, fakat sevindirici gelişmeler oluyor. Zorlukların bilinmesine rağmen istekli ve samimi kişiler gerçekten çaba gösteriyor ve ortaya çıkan müzik gayet iyi. Bu da hepimiz için umut verici.

Albümsüz olmak ciddiyet ve itibar açısından sorun yaratıyor mu?
İ.Ç.: Kesinlikle. Sadece Sibel o konuda daha rahat ama biz, ‘albümün yok mu o zaman konser veremezsin’ ifadesiyle karşılaşıyoruz. Albüm bir etiket. Seviye atlamış oluyorsunuz. Bu bakışa da çok karşıyım. Albümün bir pazarlama biçimine dönüşmesi onun duygusunu öldürür.
S.K.: Yurt dışında basılmış ve albümün tamamında yer aldığım üç albüm var. Onları buraya getirmeye çalışırken biraz canım sıkıldı doğrusu. Şirket bulmakta sıkıntı yaşadım. Ve durdum. Tepkisel olarak onları buraya getirmiyor değilim. Yakında bir albüm yapacağım. Fakat albüm sözleşmeleri sanatçı adına hiç hoş değil. CD üzerinden sanatçı hiçbir şey kazanmıyor çünkü. Söz konusu caz albümü olduğunda günümüz koşullarında şirketler ne kazanıyor onu da çok
bilemiyorum açıkçası. Çoğu zaman albümler kartvizit işlevi taşıyor. Ben çok performans veren bir şarkıcıyım beni dinlemek isteyen gelir istediği ortamda dinleyebilir beni. Kendimi sokak sanatçılarına, grafiticilere benzetiyorum bazen. Yapıp gidiyorum. Bu ister istemez böyle oldu bugüne kadar çünkü bugün bir plak şirketine anlaşmaya gittiğinizde kimi zaman borçlu çıkabiliyorsunuz. Başkalarının albümlerinde de çok söyledim. Bugün bir caz albümü ortalama 1000 adet basılır. Sene içindeki performanslarımda bu sayıya ulaştığımı düşünüyorum mesele dinlenilmekse. Ama kalıcı bir şeyler bırakmak konusu ayrı tabii.