Birgün Gazetesi (07.03.2010)
“Kapandı ölüme yazgılı gözlerim, vurun beyler unutulur,
çaresiz ölenlerin çığlıkları, kanımla sildiniz, ilk yaramın izlerini, ne
efsaneyim ne masal, artık duyun sesimi”
Töreye/nefrete verilen kurbanlar için yakılmış bir ağıt bu. Türkiye’nin
ilk kadın caz piyanisti Nilüfer Verdi’nin ‘İzhar’ adlı albümünde yer alıyor.
Her iki albümünü de erkeklere ait bir hayatın bedelini ödemek zorunda olanlara
adayan ve erkeklerin borusunun öttüğü müzik ‘piyasa’sı içinde ‘kadınlar vardır’
diye haykıran Nilüfer Verdi’yle ‘birbirimizi’ konuştuk...
İlk
albümünüz ‘Mânâ’yı da ikinci albümünüz ‘İzhar’ı da kadınlara adamanızdaki motivasyon
neydi?
Tüm dünyada kadınlara yönelik, içinde bulunduğumuz yüz yıla
yakışmayacak negatif ayrımcılık uygulanmakta. Medenileşmenin nimetleri her cins
tarafından yaşanabiliyor olması gerekliliğini vurgulamak istedim, o kadar...
‘Unutmayın’
bestesini hangi duygular içinde yaptınız?
‘Unutmayın’ bestesini sözlerinin bahsettiği acı gerçek, vahim
tablo duyguları içinde gerçekleştirdim, başka türlüsü mümkün mü zaten? ‘İzhar’
albümünün üzerinden geçen süre içinde, pek değisen bir şey olmadığı, hatta
en son Medine adındaki genç kızımızın daha da vahim bir sonla karşılaştığını
hep birlikte gördük.
Türkiye’nin
ilk kadın caz piyanistisiniz. Kadınların bu alanda az olmalarını neye
bağlıyorsunuz?
Merak saranın az olmasından, bir de mevyalarının çok geç
toplanıyor olmasından, kısacası uzun yıllar emek vermek gerekiyor. Şarkı
söylemeye çok daha fazla merak saran gencimiz var.
Kadın
olmanın her alanda zor olduğunu yaşayarak öğreniyoruz. Peki kadın bir müzisyen
olmanın zorlukları neler? Kadın kimliğinizin üzerinizde yük olduğunu düşünüyor
musunuz zaman zaman?
Bazen düşünüyorum haliyle. Her zaman erkek müzisyenlerle çalıyorum
, nadiren de olsa ‘Erkek Fatma olsaydım’ diye düşünüyorum... Fatmalıktan vaz
geçmiyorum ama, dikkatinizi çekerim. (Gülüyor)
‘Unutmayın’
şarkısını siz bestelediniz ve yine bir kadın; Berrin Çağlar o beste için bir
şiir yazdı. Egemen görüş, iki kadının
birlikte çalışmasının zor olduğu yönündedir. Bir kadınla çalışmak, aynı
duyguları paylaştığını hissetmek, işleri kolaylaştırıyor mu?
Berrin Çağlar olağanüstü bir şair, zihinsel olarak zaten iyi anlaştığım yakın arkadaşım, zaten belli bir entelektüel seviyeden sonra cinsiyet mevhumu diye bir şey kalmıyor,sanırım bizim dostluğumz bu seviyede. Sorduğunuz sorunun içeriği dolayısı ile söz konusu olmadı hiçbir zaman. Dediğiniz gibi kadınla çalişmak işleri kolaylaştırıyor, erkeklere kadın bakış açısını anlatmak gerçekten güç...
Berrin Çağlar olağanüstü bir şair, zihinsel olarak zaten iyi anlaştığım yakın arkadaşım, zaten belli bir entelektüel seviyeden sonra cinsiyet mevhumu diye bir şey kalmıyor,sanırım bizim dostluğumz bu seviyede. Sorduğunuz sorunun içeriği dolayısı ile söz konusu olmadı hiçbir zaman. Dediğiniz gibi kadınla çalişmak işleri kolaylaştırıyor, erkeklere kadın bakış açısını anlatmak gerçekten güç...
Caz isyandan
doğan bir müzik midir? Eğer öyleyse neden cazcıları aktif politikanın içinde
yeterince göremiyoruz. Kadın hareketine eklemlenen albümlerin sahibi olarak siz
bir istisna mısınız?
Kesinlikle bir isyan müziğidir. Bunun unutturulmaya çalışıldığı
aşikar. Light caz, lounge caz, easy caz, dedikleri türler zaten uyuşuk ve
başkaldırıdan çok uzak bir muzik yarattı. Son yıllarda popüler hale getirilen
şarkıcılar subyan tonu ile sarki soylemeye, miyil miyil bir müziğin yaratilmasına,
cazın gitgide kendi öz varlığından uzaklaşmasına sebep oldu. Yani cazın içinde
barındırdığı başkaldırı öğesi tamamen yok edilmeye çalışılıyor. Sanırım
kapitalist sistemin korkularından bir tanesi düşünen ve araştıran kimliklerin
ortadan kalkması için gerekli yöntemlerden biri de bu. Ben asla bir istisna
değilim. Pop sanatçıları birlikte Güldünya Şarkıları seslendirdiler, rock sanatçıları
keza öyle. Aktif politikanın içinde olmak için bu konuda eğitimli olmak
gerekir, bizler sadece sanatçı olarak duyarlı davranmakla üzerimize düşeni
yapabiliriz.
Tüm dünyada
tecavüz ve eşcinsel cinayeti suçları işlendiğinde hala tahrik indiriminden
faydalanılıyor. Türkiye’de nefret suçu yasalaşamıyor. Medya ve eğitim kurumları
cinsiyetçiliği her gün yeniden üretiyor. Bu koşullar altında yaşarken
cinsiyetçiliğin olmadığı ’başka’ bir dünya yaratmak mümkün mü? Nefret
cinayetlerini ortadan kaldırmak için ne yapılmalı?
Her şey mümkün, niyet etmek gerek sadece. Nefret cinayetlerinin
ortadan kalkması için, feodal sistemin ortadan kalkması, aşiret sisteminin yok
olmasi, toprak reformunun gerçekleşmesi, yasaların uyarlanması, gençlere yönelik
politikaların düzenlenmesi, onlara sosyal faliyet alanları sağlanması, devlet
bütçesinde eğitime çok büyük pay verilmesi, dinin yanlış yönlendirilmesine mani
olunmasi... Sanatla uğraşan insanların elbette bu yaralara duyarlılık göstermesi
gerekiyor; ama diğer yandan bu işi esas çözüme götürecek, yasal
değişiklikler yürürlüğe sokulmalı ve bu konuda ciddi yaptırımlar uygulanmalıdir.
Sanatla
uğraşan eğitimli kişilerin arasında oldukça zaman geçirdiğinizi düşünüyorum.
Cinsiyetçiliğin eğitim ya da ekonomiyle; yani sınıfsal koşullarla ilgisi var mı
sizce?
Cinsiyet ayrımcılığının ekonomi ile ilgisi çok büyük olsa da, her
sınıfta yaşanan bir olgu bu. Kırsal kesimde farklı dinamikler, büyük şehirlerde
farklı dinamikler içeriyor.
Feminist
müzik diye bir kavram yok bildiğim kadarıyla. Sizce böyle bir kavrama
gereksinim var mı? Feminist müzik diye bir kavram oluştursak içini nasıl
doldurursunuz?
Feminist müzik diye bir tür olursa iyice nefret uyandırır.
Feministler zaten sarkık memeli, bakımsız, kavgacı, çirkin, korkulması
gereken kadınlar topluluğu olarak niteleniyor. Oysa feminist hareket ihtiyaçtan
doğmuş, cinsiyetler arası dengeyi oluşturacak insani bir hareket bence. Hülya
Avşar gibi eğitim seviyesi düşük örnekler söylemleri ile bence topluma zararlı
örnek oluyor. Feminizmin ne oldugunu bilmeden, erkek egemen toplumun
nimetlerinden faydalandığını zanneden, kendi çektiği sıkıntıları
değerlendiremeyen bu kişiler, kendi arzuları doğrultusunda, erkeklerinin beş
adım arkasından yürüsünler; ama bari bunu 70 milyonun önünde söylemesinler...
Siz kadın
bir müzisyen olmanın yanı sıra, oldukça başarılı bir müzisyenin annesisiniz.
Nedim Ruacan’la da bir röportaj vesilesiyle tanışmıştım. Oğlunuzu yetiştirirken
cinsiyetçilikten uzak olması için özel bir çaba sarf ettiniz mi? Ailelere
önerileriniz var mı?
Nedim'in kadin-erkek konularında gerçekten sıhhatli olduğunu
düşünüyorum. Ona ailelerin erkek çocuklara uyguladıkları ayrıcalıkları
uygulamadım. Bir de o sosyal hayatın içinde kendini gösteren başarılı kadınlar
arasında büyüdü. Nedim’in büyük halası Melahat Ruacan ilk kadın temyiz âzası
olarak adini tarihe yazdırdı. Halası Nükhet Ruacan Türkiye’nin
yetiştirdiği en kıymetli caz şarkıcılarındandı. Anneannesi Liselotte Auer bir
ressam, babaannesi
Ümran Ruacan ise, mors alfabesi uzmanıydı.
Ümran Ruacan ise, mors alfabesi uzmanıydı.
Bir müzisyen
olarak oldukça yoğun çalışmak zorunda olan bir kadınsınız. Kadınların kamusal
alandaki çalışmalarının yanı sıra evde de çalışmak zorunda oldukları malum. Üstelik
ev içinde sarf edilen bu emek, ‘sevgi’ kavramıyla örtülüp görünmez kılınıyor.
Bu anlamda siz kendinizi bir kıskaçta hissettiniz mi hiç?
Kesinlikle zorlandığım dönemler çok oldu, neticede hem çocuk yetiştiriyor
hem de çok geç saatlerde başlayan işlerde çalışıyordum. Oğlumuzla ilgili
sorumluluklar bakımından her zaman daha aktif olmam gerektiği için bazen
sıkıştığımı hissediyordum. Ne yazik ki olgunlaşmamız yıllar alıyor,
toyluğumuzun bedellerini ise çocuklar ödüyor, boşuna denmemiş ‘annelik, babalIk
en zor başarı elde edilen durumdur’ diye...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder