“Türkiye en son 1999’da büyük bir deprem gördü. O zamanlar dünya analogdu, e-postaya yeni yeni alışılıyordu ve Mark Zuckerberg henüz bir lise öğrencisiydi. Devletin bölgeye intikal etmesi bile günler almıştı. Ancak Van’daki depremden yalnızca birkaç saat sonra, teknoloji olaya el koydu…”
Depremin hemen ardından Time dergisinin internet sitesinde
yayınlanan bir yazı, sosyal medyanın, yaşanan felaketin yaralarına nasıl hızla
ilaç olduğu bu sözlerle anlatıyordu.
Deprem bölgesiyle ilgili haberleri paylaşan ve bölge için
yardım organize etmeye çalışan sosyal medya kullanıcıları, bu haberi birbirleriyle
paylaşıp, durumun vahametine bir isim koyuyordu.
Sosyal medya kullanıcılarının hakkı vardı. Gerçekten de
depremin yarattığı etki ve bölgenin ihtiyaçları bir anda bir virüs gibi
yayıldı, sosyal medya kullanıcılarının depremzedeler için çalışan gönüllülere
dönüşmesi çok zaman almadı.
İlk haberlerden biri Google’dan geldi. Google, Haiti ve Şili
için kullandığı ‘kişi bulucu’yu Van’ın hizmetine açtı. ‘Birisini arıyorum’ ve
‘Birisi hakkında bilgiye sahibim’ kategorilerinde siteye şimdiye kadar 6 bin
300 kayıt girildi. Twitter’da ‘Van’ ve ‘deprem’ hashtag’leri binlerce kez
paylaşıldı. Twitter ve Facebook depremzedelere yardım etmek isteyenlere yol
gösterici olurken, sosyal medyada gelişen bir kampanyayla Kızılay ve Akut gibi
arama kurtama ekiplerine SMS’lerle yardım yağmaya başladı. Twitter'da bu güne
kadar Van ile ilgili 1 milyona yakın Tweet atıldı.
Depremden hemen sonra gelişen en etkileyici sosyal medya
vakası Twitter’da 16 bin takipçisi olan muhabir Ahmet Tezcan’dan geldi. Tezcan
depremzedelerin evinde kalabileceğini yazınca, ‘Evim Evindir Van’ kampanyası
başladı. ‘#evimevindirvan’ sayesinde valilik 24 saat açık bir hatla depremzedelerle
evini paylaşmak isteyen vatandaşların kayıtlarını almaya başladı.
Rezil de eder vezir
de
Sosyal medya, depremin hemen ardından yaşanan felaketi yakın zamanda meydana gelen terör olaylarıyla birleştirip bölge insanına nefret kusan iletilerin de paylaşılmasına sahne oldu.
Buna karşı sosyal medyadan gelen tepkiler çığ gibi büyüdü. Öyle ki televizyonda benzer nefret ifadelerini kullanan Atv’den Müge Anlı ve Habertürk’ten Duygu Canbaş’a karşı kampanyalar Müge Anlı’nın özür dilemesini, Çağdaş Gazeteciler Derneğinin dava açmasını ve RTÜK’ün durumu takibe almasını sağladı.
Sosyal medya, depremin hemen ardından yaşanan felaketi yakın zamanda meydana gelen terör olaylarıyla birleştirip bölge insanına nefret kusan iletilerin de paylaşılmasına sahne oldu.
Buna karşı sosyal medyadan gelen tepkiler çığ gibi büyüdü. Öyle ki televizyonda benzer nefret ifadelerini kullanan Atv’den Müge Anlı ve Habertürk’ten Duygu Canbaş’a karşı kampanyalar Müge Anlı’nın özür dilemesini, Çağdaş Gazeteciler Derneğinin dava açmasını ve RTÜK’ün durumu takibe almasını sağladı.
Özel şirketler ve markalar da sosyal medya üzerinden deprem
bölgesine yardım kampanyaları örgütledi. Ancak sosyal medyanın bir markayı
rezil de vezir de edebileceği kısa zamanda anlaşıldı. Onur Air’in Facebook’taki
sayfasını beğenen her bir kullanıcı adına bölgeye 0,5 liralık bağışta
bulunacağını açıklamasına tepkiler yağdı. Onur Air kampanyasını durdurdu ve
kullanıcılarla bölgeye yaptığı yardımın dekontunu paylaştı.
‘Bir gün sen düşersen
ben de seni kaldıracağım’
Daha sonra Ekşisözlük’te açılan bir başlık sosyal medyada geniş yankı buldu: ‘Bir gün sen düşersen ben de seni kaldıracağım’. Bir depremzedenin kendisine yardım eden birine yolladığı bu mesaj, Twitter’da önce hashtag sonra trend oldu. Hashtag “onedayifyoufallillpickyouuptoo” olarak İngilizceye çevrilerek uluslararası düzeyde paylaşılmaya başlandı.
Daha sonra Ekşisözlük’te açılan bir başlık sosyal medyada geniş yankı buldu: ‘Bir gün sen düşersen ben de seni kaldıracağım’. Bir depremzedenin kendisine yardım eden birine yolladığı bu mesaj, Twitter’da önce hashtag sonra trend oldu. Hashtag “onedayifyoufallillpickyouuptoo” olarak İngilizceye çevrilerek uluslararası düzeyde paylaşılmaya başlandı.
Tüm bu çabaların dönüp dolaşıp somutlandığı nokta, sosyal
medya kullanıcılarının bu örgütlü mücadelesinin amacı yani; birkaç kelimeyle
özetlenebilirdi asında: battaniye, çadır, içme suyu, ilaç, kışlık kıyafet,
seyyar tuvalet…
Görünen o ki bazılarına göre sanal bir âlemde yaşamanın bir
yolu olsa da sosyal medya; kim ne derse desin Van’da yaşanan felaketten sonra hayatın
gerçeklerle sosyal medyanın gerçekleri biriyle tıpatıp örtüşüyordu.
Bizleri hala bir arada tutan harcı hatırlattı
Sosyal medya Türkiye’de ilk kez örgütlü tepki gösterme ve el ele verme zemini olarak; yani doğasına uygun olarak kullanılmıyordu; ama belki de sesini ilk kez geniş kitlelere duyurmayı başarıyordu. Her türlü ayrımcılığa karşı duran, Van’a uzanan bir yardım eline dönüşen sosyal medya açık ki bizleri hâlâ bir arada tutan harcın malzemelerini tek tek hatırlattı.
Sosyal medya kullanıcıları bu deneyimden çok şey öğrendi. Yaşanan süreci, o sürece müdahil olarak takip etti. Hesap sordu. Depremin ardından verileceği vaat edilen bağışları da, içinde yaşanamayan çadırları da soğuktan ölen çocukları da tarihe not etti, unutturmadı. Yüzbinlerce insana ulaşan yalnizdegilsinvan.org adresi düzenlenen imza kampanyasıyla politik zemin, bir baskı grubu gibi çalıştı.
İşte bu yüzden öyle görünüyor ki, Bakan Hüseyin Çelik’e
STV’de ekrana gelen bağış kampanyası esnasında “Twitter artık ideolojik silah
olarak kullanılıyor” dedirten de, sosyal medyanın deprem sınavından geçtiğini
kanıtlayan da buydu!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder