26.11.2011 (Radikal)
Gözleri doldu doldu boşaldı. Bir ara süzülen yaşlara engel olamadı. ‘Hayvanlar’ albümüyle hepimizi kendine âşık eden o güzel kadınla yeni albümünü konuşmak için buluştuğumuzda, onun müziğindeki asilik ve kırgınlık karışımının ‘bu düzeni değiştirme’deki kararlılığından kaynaklandığını anladım. İnsan müziğiyle ya da yazdıklarıyla tanıdığı biriyle yüz yüze gelmekten çekiniyor bazen, “Ya sevdiğim gibi değilse” diye… Şanslıyım, “Tanıştığıma memnun oldum” cümlesi kaç kere gerçek anlamında kullanılır ki hayatta…
Bu akşam İKSV Salon’a gidin, o kadının gözlerinin içinde yanan ve yaşlarla körüklenen ateşi görün… Bu vesileyle iki hafta kadar sonra çıkacak ve adı – muhtemelen - ‘Deli Bando’ olacak yeni albümü de ilk kez dinlemiş olacaksınız…
Epeydir çalışıyorsunuz albüm için. Yoruldunuz mu?
Kilo verdim çok (gülüyor). Bu işi yapmak, arkanızda çok güçlü plak şirketleri yoksa çok meşakkatli. Bu süreçte adeta ‘kapandım’. Tutarlı ve bütün bir şey ortaya koymaya çalıştım. Bir kanalın içine girdim ve bana ne geliyorsa onu ifade etmeye çalıştım.
İlk albümden bu yana neler keşfettiniz müzikle ilgili?
Bu dönemde işin gerçeğinin sahnede olduğunu fark ettim. Albüm aslında bir etiket, insanlara kendinizi duyurmak için bir medya. Müziğin gerçeğine doğru bir dönüş olması gerektiğini hissettim. Sahnede her şey baştan yazılıyor. Hiçbir şey doğru değilmiş albümdeki, burada bambaşka olması gerekiyor diye hissediyor insan…
Sizin konserlerinizle kayıtlarınız bambaşka zaten…
Dünya sürekli değişip başkalaşıma uğrarken sizin sabit kalmanız korkunç bir şey. Sahnenin kendimi tekrar tekrar yenileyebileceğim bir alan olduğunu fark ettim. İlk konserlerimde herkes benden aynı kişi olmamı bekliyordu. Oysa konserde her şey değişebilir, müzik bile olmayabilir… Böyle bir şey yaşarken albümde olana itaat edemeyeceğimi hissettim... O yüzden ikinci albümü biraz öteledim. Ne yapmak istediğimi bulmam için zaman gerekiyordu. Ne söylemek istiyorum insanlarda kapıları açacak? İlk albüm bunu yaptı. Bir yere dokundu ve insanlarda başka yollara kapılar açtı…
Nasıl yollar onlar?
Bilmiyorum. Ben o müziği yaparken o kadar çok şey düşündüm, biriktirdim ve inanarak, hissederek yaptım ki ortaya güçlü bir şey çıktı. İnsanların zihinlerine ulaştım. Çok büyük bir bilgi birikimi var içimizde, bunu dışarı çıkartmaya bakıyor iş...
Bir çeşit uyanış mı bu?
Şu an yaşadığımız hayatta uyanmak çok mümkün değil. İnsanlar işlerine gidiyorlar, eve geliyorlar, hiçbir şey düşünecek halleri yok. Televizyon açıyorlar. Bence televizyon dünyanın en zararlı keşfi. Bir halüsinasyon makinesi… İnsanın kendi özgürlüğü için ilk kurtulması gereken şey bu. Ben özgürlüğe giden yolları müzikle buluyorum, insanların içindeki o şeyi uyandırmaya çalışıyorum ve o her zaman tatlılıkla olmuyor…
Bu yüzden mi sahnede ‘deli gibi’ davranıyorsunuz?
Müziğin doğasına aykırı davrandığım oluyor sahnede. Fazla şiddetli davranıyorum, evet. Şimdiki konserler bambaşka olabilir tabii. Bazen gerçekten taşkın, deliliğin uçlarında bir şey göstermemiz gerekiyor. Delilik hepimizin içinde olan bir şey. Burada olmamız bir deliliğin sonucu. Annemizle babamız seviştiği için şu an buradayız. Ben insanları uyandırmaya çalışıyorum.
Siz nasıl uyandınız peki?
Hiçbir zaman dünyaya ait gibi hissetmiyordum kendimi. Çocukluğumdan beri bir yanlışlık gibi geliyordu burada olmam. Neden var olduğumu merak ediyorum. Eğer buradaysak tadını çıkarmalıyız. İnsanlar insanlıklarını keşfetmeliler. Bizi doğadan koparmaya çalışıyorlar, asıl bölücülük bu. Hepimiz çok üzgünüz, ağaçlar ve ben ve bütün kedilerim ve köpeğim…
Bu ne kafası?
Müzik kafası. Müzik beni iyileştiriyor. Müzik olmayınca hiçbir şeye benzemiyorum. Müzik olunca bütün anılarım, her şeyim depreşiyor. Eski zamanlara dair çok fazla bilgi açılıyor. O yüzden gerçek müziği durdurmaya, bitirmeye çalışıyorlar. Her şeyi görselliğe çeviriyorlar.
Gerçek müziği durdurmaya çalışan kim?
İnsanları sürekli yönetmeye çalışan, o kadar kemikleşmiş bir düzen var ki… Amerika bunu çok güzel dayatıyor. Her şeyi yok etmeye çalışan bir şey görüyoruz. Bunu artık herkes söylesin, görüyoruz! İnsanlığın şakağına dayanmış bir bıçak gibi bizi engelleyen, sürekli ne yapacağımızı söyleyen bir mekanizma var. İnsanların artık ne yapmak gerektiğini konuşması lazım. Bunları konuşamadığımız için şu an devletimiz elimizden gitti. ‘Atatürk, Atatürk’ diye sarıldıkları şu anda kimseye yardım edemiyor. Amerika’ya satıldık. Masallarla uyuttular bizi ders kitaplarında. Yıllarca ‘Türk’ün kahramanlığı, bilmem ne’…
Ne yapmalı?
Hâlâ ‘cumhuriyet’e falan tutunmayalım. Atatürk’e tapınmayı bıraksın insanlar, biraz fikir üretsinler… Bu kapitalizm düzeninden nasıl sıyrılabileceğimizi düşünmek lazım. Kapitalizm insanı korkunç bir yaratığa dönüştürdü. Artık buna doyduk değil mi? Parayı nereme sokacağımı, parayla ne yapacağımı bilmiyorum yani...
Nasıl bir düzen istiyorsunuz?
Sadece doğaya ait olarak yaşayabileceğimiz, daha güzel bir yaşam istiyorum. Daha sosyalist, daha insanları düşündürücü… Hâlâ aklım almıyor sosyalizm nasıl bu kadar yok oldu. Artık olay şirazeden çıktı, patlıyoruz bütün dünya olarak. Ben bütün acıları, yemin ederim, hissediyorum bir yerlerimde… “Bakın arkadaşlar, Amerika bir güçtür üzerimizde” demesi lazım herkesin… Bunları bile konuşamıyoruz…
Neden çekiniyoruz konuşmaya?
öportaja gelirken, “Ne yapmam lazım?” acaba dedim. “Gerçekten konuşayım mı, yoksa, hahah albüm de çok güzel” mi diyeyim. Sonra dedim ki: “Ne saçma bir şey!” İnsanların sürekli politik bir tavır alması gerekiyor. Yeter artık! Benim umurumda değil, en fazla öldürebilirler, o kadar da korkmuyorum ölmekten. İyi bir şey yapmaya çalıştığım için suçluluk duymam, ölümden falan bahsetmem ne kadar anormal değil mi? Ben bu müziği yaparken sürekli baskı altında hissediyorum kendimi. Bunları böyle konuşabildiğim için öldürülecekmişim gibi hissediyorum. Hiçbirimizin başına gelmesin böyle bir şey. Şu an ağlayacağım nerdeyse ve size röportaj vermeye geldim…
‘İlk albümde ruhum tamamlanmamıştı’
İlk albümden sonra yapılan röportajlarda bunları anlatmıyordunuz sanki… Konuşmak için insanın ruhunu tamamlayıcı öğeleri bulması gerekiyor... Daha tamamlanamamıştım. İlk albüm yarı bağımlıydı. Bir yere bağımlı olduğunuzda arkanızda “Hayır onu söyleme” diyen bir canavar var gibi geliyor.
Yeni albümde kimlerle çalıştınız?
Bu sefer Korhan Futacı ve Barlas Özemek’le çalıştım. Ortaya inanılmaz bir doku ve acayip bir müzik çıktı. Müzikle ilgili bildiğim her şeyi onlardan öğrendiğimi hissediyorum şu an. Atölyelerine sürekli dünyanın en iyi cazcıları geliyor, müzik kutusu gibi bir şeyin içine düştüm. Hiçbir kaygı, tasa, para kazanma, gelecek korkusu olmadan sadece müzik için müzik yapılan bir sahanın içine düştüm…
Dünyayı Queen’den ve Jim Morrison’dan ibaret zannederken yıllar içinde daha geniş bir müzik evrenine girdiğinizi hissediyor musunuz?
Kesinlikle. Çünkü biz Türk insanı olarak Queen’e, Morrison’a uzaktan baktık hep. Bizim için onlar kayıtlardaydı. Şimdi bu üç sene boyunca orada müziğin bütün gerçekliğini hissettim. Beni tokatladı, beni öldürdü, diriltti ve bütün yaşayışımı etkiledi. Müziğin bu kadar güçlü bir şey olduğunu bilmiyordum…
Fotoğraf: Muhsin Akgün
Bu akşam İKSV Salon’a gidin, o kadının gözlerinin içinde yanan ve yaşlarla körüklenen ateşi görün… Bu vesileyle iki hafta kadar sonra çıkacak ve adı – muhtemelen - ‘Deli Bando’ olacak yeni albümü de ilk kez dinlemiş olacaksınız…
Epeydir çalışıyorsunuz albüm için. Yoruldunuz mu?
Kilo verdim çok (gülüyor). Bu işi yapmak, arkanızda çok güçlü plak şirketleri yoksa çok meşakkatli. Bu süreçte adeta ‘kapandım’. Tutarlı ve bütün bir şey ortaya koymaya çalıştım. Bir kanalın içine girdim ve bana ne geliyorsa onu ifade etmeye çalıştım.
İlk albümden bu yana neler keşfettiniz müzikle ilgili?
Bu dönemde işin gerçeğinin sahnede olduğunu fark ettim. Albüm aslında bir etiket, insanlara kendinizi duyurmak için bir medya. Müziğin gerçeğine doğru bir dönüş olması gerektiğini hissettim. Sahnede her şey baştan yazılıyor. Hiçbir şey doğru değilmiş albümdeki, burada bambaşka olması gerekiyor diye hissediyor insan…
Sizin konserlerinizle kayıtlarınız bambaşka zaten…
Dünya sürekli değişip başkalaşıma uğrarken sizin sabit kalmanız korkunç bir şey. Sahnenin kendimi tekrar tekrar yenileyebileceğim bir alan olduğunu fark ettim. İlk konserlerimde herkes benden aynı kişi olmamı bekliyordu. Oysa konserde her şey değişebilir, müzik bile olmayabilir… Böyle bir şey yaşarken albümde olana itaat edemeyeceğimi hissettim... O yüzden ikinci albümü biraz öteledim. Ne yapmak istediğimi bulmam için zaman gerekiyordu. Ne söylemek istiyorum insanlarda kapıları açacak? İlk albüm bunu yaptı. Bir yere dokundu ve insanlarda başka yollara kapılar açtı…
Nasıl yollar onlar?
Bilmiyorum. Ben o müziği yaparken o kadar çok şey düşündüm, biriktirdim ve inanarak, hissederek yaptım ki ortaya güçlü bir şey çıktı. İnsanların zihinlerine ulaştım. Çok büyük bir bilgi birikimi var içimizde, bunu dışarı çıkartmaya bakıyor iş...
Bir çeşit uyanış mı bu?
Şu an yaşadığımız hayatta uyanmak çok mümkün değil. İnsanlar işlerine gidiyorlar, eve geliyorlar, hiçbir şey düşünecek halleri yok. Televizyon açıyorlar. Bence televizyon dünyanın en zararlı keşfi. Bir halüsinasyon makinesi… İnsanın kendi özgürlüğü için ilk kurtulması gereken şey bu. Ben özgürlüğe giden yolları müzikle buluyorum, insanların içindeki o şeyi uyandırmaya çalışıyorum ve o her zaman tatlılıkla olmuyor…
Bu yüzden mi sahnede ‘deli gibi’ davranıyorsunuz?
Müziğin doğasına aykırı davrandığım oluyor sahnede. Fazla şiddetli davranıyorum, evet. Şimdiki konserler bambaşka olabilir tabii. Bazen gerçekten taşkın, deliliğin uçlarında bir şey göstermemiz gerekiyor. Delilik hepimizin içinde olan bir şey. Burada olmamız bir deliliğin sonucu. Annemizle babamız seviştiği için şu an buradayız. Ben insanları uyandırmaya çalışıyorum.
Siz nasıl uyandınız peki?
Hiçbir zaman dünyaya ait gibi hissetmiyordum kendimi. Çocukluğumdan beri bir yanlışlık gibi geliyordu burada olmam. Neden var olduğumu merak ediyorum. Eğer buradaysak tadını çıkarmalıyız. İnsanlar insanlıklarını keşfetmeliler. Bizi doğadan koparmaya çalışıyorlar, asıl bölücülük bu. Hepimiz çok üzgünüz, ağaçlar ve ben ve bütün kedilerim ve köpeğim…
Bu ne kafası?
Müzik kafası. Müzik beni iyileştiriyor. Müzik olmayınca hiçbir şeye benzemiyorum. Müzik olunca bütün anılarım, her şeyim depreşiyor. Eski zamanlara dair çok fazla bilgi açılıyor. O yüzden gerçek müziği durdurmaya, bitirmeye çalışıyorlar. Her şeyi görselliğe çeviriyorlar.
Gerçek müziği durdurmaya çalışan kim?
İnsanları sürekli yönetmeye çalışan, o kadar kemikleşmiş bir düzen var ki… Amerika bunu çok güzel dayatıyor. Her şeyi yok etmeye çalışan bir şey görüyoruz. Bunu artık herkes söylesin, görüyoruz! İnsanlığın şakağına dayanmış bir bıçak gibi bizi engelleyen, sürekli ne yapacağımızı söyleyen bir mekanizma var. İnsanların artık ne yapmak gerektiğini konuşması lazım. Bunları konuşamadığımız için şu an devletimiz elimizden gitti. ‘Atatürk, Atatürk’ diye sarıldıkları şu anda kimseye yardım edemiyor. Amerika’ya satıldık. Masallarla uyuttular bizi ders kitaplarında. Yıllarca ‘Türk’ün kahramanlığı, bilmem ne’…
Ne yapmalı?
Hâlâ ‘cumhuriyet’e falan tutunmayalım. Atatürk’e tapınmayı bıraksın insanlar, biraz fikir üretsinler… Bu kapitalizm düzeninden nasıl sıyrılabileceğimizi düşünmek lazım. Kapitalizm insanı korkunç bir yaratığa dönüştürdü. Artık buna doyduk değil mi? Parayı nereme sokacağımı, parayla ne yapacağımı bilmiyorum yani...
Nasıl bir düzen istiyorsunuz?
Sadece doğaya ait olarak yaşayabileceğimiz, daha güzel bir yaşam istiyorum. Daha sosyalist, daha insanları düşündürücü… Hâlâ aklım almıyor sosyalizm nasıl bu kadar yok oldu. Artık olay şirazeden çıktı, patlıyoruz bütün dünya olarak. Ben bütün acıları, yemin ederim, hissediyorum bir yerlerimde… “Bakın arkadaşlar, Amerika bir güçtür üzerimizde” demesi lazım herkesin… Bunları bile konuşamıyoruz…
Neden çekiniyoruz konuşmaya?
öportaja gelirken, “Ne yapmam lazım?” acaba dedim. “Gerçekten konuşayım mı, yoksa, hahah albüm de çok güzel” mi diyeyim. Sonra dedim ki: “Ne saçma bir şey!” İnsanların sürekli politik bir tavır alması gerekiyor. Yeter artık! Benim umurumda değil, en fazla öldürebilirler, o kadar da korkmuyorum ölmekten. İyi bir şey yapmaya çalıştığım için suçluluk duymam, ölümden falan bahsetmem ne kadar anormal değil mi? Ben bu müziği yaparken sürekli baskı altında hissediyorum kendimi. Bunları böyle konuşabildiğim için öldürülecekmişim gibi hissediyorum. Hiçbirimizin başına gelmesin böyle bir şey. Şu an ağlayacağım nerdeyse ve size röportaj vermeye geldim…
‘İlk albümde ruhum tamamlanmamıştı’
İlk albümden sonra yapılan röportajlarda bunları anlatmıyordunuz sanki… Konuşmak için insanın ruhunu tamamlayıcı öğeleri bulması gerekiyor... Daha tamamlanamamıştım. İlk albüm yarı bağımlıydı. Bir yere bağımlı olduğunuzda arkanızda “Hayır onu söyleme” diyen bir canavar var gibi geliyor.
Yeni albümde kimlerle çalıştınız?
Bu sefer Korhan Futacı ve Barlas Özemek’le çalıştım. Ortaya inanılmaz bir doku ve acayip bir müzik çıktı. Müzikle ilgili bildiğim her şeyi onlardan öğrendiğimi hissediyorum şu an. Atölyelerine sürekli dünyanın en iyi cazcıları geliyor, müzik kutusu gibi bir şeyin içine düştüm. Hiçbir kaygı, tasa, para kazanma, gelecek korkusu olmadan sadece müzik için müzik yapılan bir sahanın içine düştüm…
Dünyayı Queen’den ve Jim Morrison’dan ibaret zannederken yıllar içinde daha geniş bir müzik evrenine girdiğinizi hissediyor musunuz?
Kesinlikle. Çünkü biz Türk insanı olarak Queen’e, Morrison’a uzaktan baktık hep. Bizim için onlar kayıtlardaydı. Şimdi bu üç sene boyunca orada müziğin bütün gerçekliğini hissettim. Beni tokatladı, beni öldürdü, diriltti ve bütün yaşayışımı etkiledi. Müziğin bu kadar güçlü bir şey olduğunu bilmiyordum…
Fotoğraf: Muhsin Akgün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder