28 Ekim 2011 Cuma

'Yeni albümde öfke olmayacak'


28.10.2011 (Taraf)

Melis Danişmend kendi adını taşıyan ilk albümü Daha Az Renk’i yayınlayalı neredeyse bir yıl oldu. Dinleyicinin üzerindeki etkisi sürmekte olan bu albüm bu akşam Borusan Müzik Evi’nde seslendirilecek.

Çok hikâyeli birisiniz siz. Yorulmuyor musunuz?
Yolda giderken, vapura, dolmuşa bindiğimde, sürekli insanları analiz ederim. Herkesin de böyle yaşadığını düşünürdüm. Bir gün bazı insanların “ben sadece gideceğim yeri, toplantıyı düşünürüm” dediğini duyunca dehşete kapılmıştım. Bu hep benim için böyle devam ettiğinden ben bunu normal sanmıştım; ama sonradan bunun ne kadar yorucu olduğunu fark ettim. Bir yandan da çok güzel ya da özel ya da kötü ya da değişik hikâyeler topluyorsunuz. Kafamın içinde bir sürü ses var hep.
Daha Az Renk’i yaratan sesler hüzünlü mü eleştirel mi öfkeli mi? Nasıl tanımlıyorsunuz albümü?
Öfkeli ve hüzünlü bir albüm bu. Böyle olmasını istedim çünkü bir dönemi kapatmama vesile oldu bu albüm. Terapi niyetine yapmış oldum bu albümü. Güzel olan tarafı yazdıktan söyledikten sonra onları unutabiliyorsunuz, başka bir etaba geçmenize yardımcı oluyor. Acılı taraf bitiyor, zevkli taraf başlıyor. Yazdıkça sesler susmuyor ama daha zevkli bir hal alıyor…
Sadece albümdeki şarkıları yazmak yetmiyordur size…
Ben devamlı yazarım. Bir sürü şey var. Manyak gibi yazarım.
Bir kitaba dönüşür mü bunlar bir gün?
Hiç bilmiyorum. Ben küçüklüğümden beri bir şeyleri yazıyla ifade etmeyi daha kolay buldum. Annemin babamın doğum günü olurdu onlara şiirler yazardım. Teşekkür notları… Kardeşime, kendim için… O komik tatlı şiirlerden düz yazılara döndü zaman içinde, şarkı sözlerine döndü. Arada kendi kendime canım ne istiyorsa onu yazdım, hikâye formatında yazılar oldu. Bir kısmı ortaya çıkıyor. Bir kısmını sanırım hiçbir zaman ortaya çıkartmayacağım. Bir kısmını belki cesaret edebilirsem biraz ortaya çıkarırım.
Müzik yazıları yazmayı özlüyor musunuz?
Müziğe daha fazla yoğunlaşmak için biraz ara vermek istedim. İstediğim zaman blog’a ya da herhangi bir yere yazabileceğimi biliyorum. Dolayısıyla büyük bir özlem içinde değilim şu anda. Müzik yazmanın bir zevki var ama müzik yapmanın da ayrı bir zevki var… Şu anda başka bir tarafımı doyuruyorum… Bu arada Miller Dergi’ye yazıyorum, özlemimi gideriyorum.
Blogunuzdaki son yazınızda zamandan ve geç kalmışlık hissinden bahsediyorsunuz…
Belki de şimdiye kadar yazdığım en kişisel yazılardan biri o. Küçük yaşlardan itibaren hep bir şeylere geç kalmışım duygusuyla büyüdüm. Niye kendime böyle bir eziyet ettiğimi bilmiyorum. Yapı sebebiyle olabilir, biraz hayatın bize sunduğu bir şey, Türkiye’de büyük şehirde yaşadığımızdan olabilir. İnsanların eğitimle ilgili seçimlerini istedikleri gibi yapamamalarından olabilir. Oradan oraya savrulduğumu bilirim… Geç kalıyorum, yapamadım, şunu yapmak istiyordum, yapmalıyım gibi bir rahatsızlık içinde olduğumu sürekli geçmişi özlediğimi hissederdim.
Nasıl geçti o his?
Sadece kendi yapmak istediklerime yoğunlaşmam, her ne kadar zorluklar çeksem de, hep istediğim yolda ilerleme konusunda inat etmem sebebiyle o histen uzaklaştım. Bunun bir diğer adı da büyümek. “Aptal mıyım?” dedim kendime, 20 yaşında 80 yaşında biri gibi hissediyormuşum. “Bu işlerin hiçbirinin erkeni ve geçi yok” demeye başladım.
Geç kalmışlığın cinsiyetli bir his olduğuna katılır mısınız?
Kadın ve erkek farkı çok belirgin mi emin değilim. Ben bu konuyla ilgili kimle konuşsam anlattıklarıma hak verip evet ben de böyle hissediyorum diyebiliyordu. Burada çok fazla kadın erkek ayrımı yoktu. Elbette kadınlarda öyle bir durum var ama çok sohbet ettiğim erkekte de bu hissi yaşadım.
Kadınlara dayatılan şu zaman içinde eskime ve değersizleşme hissinden bahsediyorum… Herkesin görünüşünü de övdüğü biri olarak üzerinizde bu ağırlığı hissettiğiniz oluyor mu?
Kadınların işinin daha zor olduğu bir gerçek, bu kesin. Zaman daha acımasızca işliyor kadınlara ya da bu daha çok vurgulanıyor. Ama bu da hayatın acı gerçeği. Böyle bir durum içindeyiz ve ne kadar çabalasak da bir şey değişmeyecek gibi geliyor bana. Ayrıca da ne kadar zamanımız olduğunu hiçbirimiz bilemiyoruz, bunlara kafayı takarsak insan erken mutsuz oluyor.
3.1’i anımsarsak, kimileri için geçmişten gelen bir sessiniz siz. Dinleyicinin size sahip çıktığını hissediyor musunuz?
Evet. Ve çok müteşekkirim. Çok kişisel şarkılar bunlar. Aslında çok fazla göstermeye cesaret edemeyeceğim duygularımdan oluşuyor. İnsanların bunu sahiplenmeleri, hissetmeleri çok özel bir şey. Bu albümden sonra benim için ortada sadece müzik yok. Başka türlü bir his birlikteliği var. Benim için hayatta en önemli şey his.
Bu hisleri herkese anlatırken insan çekinmiyor mu?
Çok çekiniyor. Çok mahrem şeyler bunlar. Çok kişisel şeylerden bahsediyorum. Ama bu albümü yaparken o kadar birikme ve taşma aşamasındaydım ki, insanın gözü görmez ya bazen… Hemen çıksın gitsin içimden hissiyatıyla yaptığım için, o çekinmeyi ikinci plana atabildim.
Müthiş coşkulu bir insansınız. Ama şarkı söyleme şeklinizden de anlayabildiğimiz üzere çok sakin akıyor bu coşku…
Hissettiklerim o kadar yoğun, öfkeli, hüzünlüydü ki bir de bunları bağıra çağıra söylemeye kalksam iki taraflı yorucu olacaktı. Yorulmadan söylemek istiyordum, akıp gitsin istiyordum, bağırıp çağırmak istemiyordum.
Kentli bir müzik yapıyorsunuz. Ailenizi, yetiştirilişinizi, sınıfsal özelliklerinizi şarkılarınıza taşıdığınızı düşünüyor musun?
Hepimizin yetiştirilişi, ailesi, büyüdüğü ev ve sokak bile doğal olarak üzerimizde etki bırakıyor. Ama hayatım boyunca buna bağlı kalmamaya çalıştım. Bu arada sınıf kelimesini de sevmiyorum. Her girdiğim ortamdaki insanları, nereden geliyor olurlarsa olsunlar, hep anlamaya çalıştım. Sınıflar falan umurumda değil açıkçası, insan benim için önemli olan…
İkinci albüm için çalışmaya başladınız mı?
Evet. Bu sefer çok öfkeli olmasını istemiyorum. Yeterince öfke kustum yeter biraz ara vereyim. Hüzünlü olmasını istemiyorum diyemiyorum; çünkü yine hüzünlü çıkıyor sözler. Ama müzik olarak daha pozitif, trajikomik bir tarafı olacağını hissediyorum.
Konserde neler olacak?
İlk defa bu konserde çello olacak ve gerçek manada akustik bir konser olacak. Gülşah Erol çello çalacak. Ben de ilk defa piyano çalacağım. Ama bunu söylemek istemiyorum çünkü hiç iddialı bir tarafı yok. Deneyeceğim ve hata yaparsam rezi olacağım…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder