19.10.2011 (Taraf)
Anneniz
bir caz şarkıcısı ve piyano öğretmeniydi. Müzik dolu bir evde büyümüşsünüz.
Çocukluğunuzun sesini nasıl tarif edersiniz?
Ben çocukken eve annemin öğrencileri
gelirdi. O öğrencilerin ve annemin piyano çalışlarını dinlediğimi
hatırlıyorum... Sanırım her yaz büyük bir caz festivaline ev sahipliği yapan
bir kentte yaşamam da önemli. Molde Uluslararası Caz Festivali kapsamında,
küçük yaşımdan başlayarak pek çok önemli konsere gitme fırsatı buldum. Ve o
konserlerde bir sürü değişik, tuhaf ses duydum...
Sizin
için bu kadar önemli olan bir kentten, Molde’den ayrılıp eğitiminize Oslo’da devam
ettiniz... Oslo’nun müzikal maceranızdaki yeri nedir?
Molde’deki müzik eğitimimi tamamladıktan
sonra, Üniversitede müzik bilimi okumak için bir yıl kadar Oslo’da kaldım. O
yıl, o büyük şehirde çok mutlu oldum. Her yerde her zaman konserler,
etkinlikler... Hepsine hakim olmanız imkansız... Küçük bir kasabadan çıkmış
biri olarak istediğim tam da bu şehirdi.
Fakat
oradan da Bergen’e geçtiniz...
Oslo’da bir yıl yaşadıktan sonra Norveç’in
Batı yakasındaki Bergen’e geçtim. Grieg Akademisinde dört yıllık caz eğitimine
başladım. Bergen Oslo’dan çok farklı. Daha küçük ama çok enteresan bir yer. Bir
sürü yenilikçi insan var, bir yandan da herşey doğal akışında ilerliyor
gibi...
Sizin müzik yolculuğunuzu yaptığınız yolculuklar ve gördüğünüz şehirler şekillendiriyor...
Evet. O nedenle Akademiye iki yıl devam
ettim ve seyahat ederek yeni sesler tanımak için okula iki yıl ara verdim.
Hindistan gezim ve Berlin’de geçirdiğim aylar müziğim için çok kıymetli oldu. Derken
Bergen’e geri döndüm ve okulumu bitirdim.
Bu şehirde kent yaşantısı ve doğanın iç içe geçmiş olması beni çok mutlu
ediyor. Buradan ayrılmayı da düşünmüyorum...Sizin müzik yolculuğunuzu yaptığınız yolculuklar ve gördüğünüz şehirler şekillendiriyor...
İlham
aldığınız müziklerin çeşitliliğini de bu seyahatlere borçluyuz herhalde...
Çok fazla müzik türünden ilham aldığımı
söyleyebilirim. Sanırım müziğim caz, hiphop, elektronika, folk, Norveç ve
Hindistan geleneksel müziklerinin karışımından oluşuyor... Bir türe sığdırmak
gerçekten zor. Sanırım bu benim kendi özel karışımım...
Sadece
müzikal değil genel olarak sanatsal ilham kaynaklarınız da çeşitli... Müzik
dışında projelerde de yer alıyorsunuz...
Evet. Pek çok değişik performans
projeleriyle de işbirliği yaptım. Üç yaş
altı bebekler için düzenlenen bir projede yer aldım örneğin. Bu projede dış
mekanda performans sergilememiz gerekiyordu (hava nasıl olursa olsun!). Hissetmeye
odaklandığımız bir oyundu. Ben hem müzisyen hem de kareografinin bir parçası olarak
katıldım projeye. Aynı zamanda oyuncular, dansçılar, yazarlarla birlikte başka
projelerde de yer aldım...
Sadece müzik değil, farklı ifade biçimleri
üzerine de çalışmak istiyorum. Konser çalışmalarımın arasında çocuklarla
projeler yapmayı çok seviyorum.
Bu arada en son, Stein Urheim’la birlikte
çıkardığımız albümün kapağını yaptım, bir tasarımcıyla birlikte. Görsel
sanatlar üzerine çalışmak da oldukça eğlenceliydi.
Stein
& Mari´s Daydream Community bu ay çıktı... Ama siz henüz hiç albüm
yayınlamamışken Avrupa’da epey ünlüydünüz... Nedir bunun sırrı?
Son yıllarda, müziğimi canlı çalmak
üzerine odaklandım. Konserlere yoğunlaştım. Dinleyicilerimle bir arada olmayı
birinci planda tuttum. Henüz hiçbir albüm yayınlamamışken Avrupa’nın her yerini
gezip müziğimi icra etme fırsatı buldum.
Sanırım doğru zamanda doğru insanlarla
tanıştım. Çok fazla yerde çalınca, yavaş yavaş insanlar benim projelerim
hakkında bilgi sahibi oldular. Bu yavaş işleyen süreci seviyorum.
Solo
albümünüz ne zaman geliyor?
Şu sıralar kendi solo projem için parçalar
topluyorum... Albümü önümüzdeki yıl çıkarmayı planlıyorum...
Kuzeyden
gelen yeni bir tını olarak, İskandinav cazının bugünün nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Çok zengin ve sürekli keşfedilen bir alan.
Metal-caz ve folk-caz, elektronik ve akustik müzik arasındaki her şeyi bulmak
mümkün içinde... Hem bestelenen, hem de tamamen doğaçlama yapılan bir müzik...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder