22 Ağustos 2011 Pazartesi

Enstrümanımla uçmak istiyorum

22.08.2011 (Taraf)


Bir hava yolu şirketi, müzisyenlerin yanlarında taşımak zorunda olduğu enstrümanlarını uçak kabinine sokmasını zorlaştıracak kurallar getirdi. Müzisyenlere “ya bir bilet daha alacaksınız ya da enstrümanınızı bagajda taşıyacaksınız” dendi. “Enstrümanıma Dokunma” isimli bir kampanyayı doğuran bu uygulamayı bahane edip, Drum and Bass Magazine ve Gitar Dergisi’nin kurucularından başarılı davulcu Ediz Hafızoğlu’yla buluştuk. Ve anladık ki, önümüzdeki günlerde ülkemizin müzik sahnesi örgütlü mücadeleyle yeniden tanışacak...

Hafızoğlu’nun Dünyada böyle bir şey yok” diye anlatmaya başladığı enstrümanlara yönelik uygulama, uçaktaki yolcuların el bagajlarına daha geniş bir alan ayırabilmeyi bahane ediyor. Hafızoğlu durumun akılcılığını şu sözlerle tartışmaya koyuluyor: “Oysa grupça biniyoruz uçağa. Bir grupta yedi kişi var. Bunlardan ikisi gitar çalıyor. Yedi kişinin zaten o kadar yeri var”  Havayolu şirketine bu argüman sunuluyor, cevap: “gitar telini söküp insan boğabilirsin”.
“Enstrümanların boyutlarına bir sınırlama getirebilirler” diyor Hafızoğlu, “ama 50 cm diyemezsin”; çünkü “Dünyada öyle bir şey yok . Bir de İstanbul’dan uçarken olmaz diyorlar, Adana’dan alıyorlar. Tutarlılık yok. Avrupa’da önden anons yapıyorlar, müzisyenler enstrümanlarını koysun diye. Ondan sonra yolcu alıyorlar.” Müzisyenlerin çok zor koşullar altında geçimlerini sürdürdüklerine dikkat çeken Hafızoğlu devam ediyor: “Zaten onla para kazanıyorsunuz, onla geçiniyorsunuz. Koltuk satın al, diyor sana. Zaten o kadar paraya çalıyorsun. Zaten o parayla kiranın bir bölümünü ödüyorsun. Çok pahalı bir hayat yaşıyoruz, neden bir de böyle zorluklar çıkarıyorlar?”  “Enstrümanıma Dokunma” kampanyası hem umutlu hem de oldukça barışçıl. Hafızoğlu:  “Şirketlerle mutlaka bir anlaşmaya varacağız ve problemi atlatacağız. Kavga etmek yerine pozitif bir şekilde bu sorunu nasıl çözebiliriz diye konuşmak istiyoruz” diyor...

Fakat, sorunlar bununla bitmiyor. Hafızoğlu’nun asıl derdi “ana sorun”la. Problemin zihniyete; yani politikalara ilişkin olduğunu düşünüyor: “En önemli sıkıntı devlet politikası. Eğitim sanat devlet politikalarıyla desteklenmedikçe bu ülkeden cacık olmaz. Bize de yutturmaya çalışmasınlar.” Şu anda yaşanan pek çok sıkıntının toplumun politikadan uzaklaşmasından kaynaklandığını savunuyor Hafızoğlu: “Kapitalizm çok basit temeller üzerine kurulu. Oy verenler eğitimsiz olmalı ki kandırılabilsinler. 1950’lerden beri darbeler, her şey, toplumu buraya sürükledi. İnsanlar bir araya gelip bir şey yapmadılar. Müzisyenler de aynı.”  Bu sözler üzerine müzisyenlerin haklarını örgütlü biçimde savunması ve iktidar üzerinde bir baskı unsuru olmasını kolaylaştırmak için, yıllardır hasret olduğumuz bir örgütlenmenin kurulduğunu müjdeliyor: “Serbest Müzisyenler ve Yapımcılar Derneği”. “Birlik olmamız gerekiyor, bir yerde toplanmamız gerekiyor” diyen müzisyen, amaçlarını “Biz bu güne kadar yapılmayanı yapmak istiyoruz. Mesela enstrümanlarının üzerindeki yüksek vergileri konuşmak istiyoruz” diye anlatıyor ve sendika eksikliğini hatırlatıyor: “Bugün bırakın bir gazinoyu Tarkan’ın yanında çalışıyorsanız bile, sigortanız yok. Bu konuda şimdiye kadar sunulan en elle tutulur şey CHP’nin seçimden önce sunduğu programda vardı”Çözüm yollarından biri, sanatın toplum tarafından içselleştirilmesi Hafızoğlu’na göre. Başarılı Davulcu, cazın zenginlere hitabeden bir müzik türü gibi algınışından da rahatsız. Bu müziğin geniş kitlelere yayılması için öğrenciler tarafından dinlenmesi gerektiğini savunan Hafızoğlu’na göre bunun önündeki en önemli engel ekonomi: “Bir öğrencinin caz kulübe girebilmesi için en az 15-20 lira gerekiyor.  Öğrenci değilsen 30-35 lira ödüyorsun.  Biraz daha popüler bir konsere gitmek için 40-60 lira ödüyorsun. Haftada 2-3 girebilmesi gerekiyor ki, oradaki müzisyenlere aşina olabilsin. Bu sadece içeri giriş parası. Ama tabi bu ücretler ödenen vergilerle alakalı. Devlet politikası. Devletin desteklemesi gerekiyor... Sistem bu mekânları destekleyecek ki giriş bedava olsun...”

Ediz Hafızoğlu alternatif ve standartların üzerinde işler yapan müzisyenleri bir araya getirmek, onları bizlerle buluşturabilmek  amacıyla bağımsız bir müzik şirketi de kurdu: Lin Records. Alper Yılmaz’ın ve Oğuz Büyükberber’in albümleri yakın zamanda dinleyiciyle buluştu. Firma şu sıralar “Korhan Futacı ve Kara Orkestra” ile “Kolektif İstanbul” albümleri için hazırlanıyor... Ancak açık ki, bu alternatif ve standartların fersah fersah üzerindeki işlerin ana akım medyada yer bulması çok zor.  Hafızoğlu durumu şöyle örnekliyor: “Mesela haberiniz var mı? Kolektif İstanbul’la birlikte Montrö Jazz Festivalinde çaldık biz. O festivale giden ender gruplardan biriyiz. Buradaki herhangi birinin haberi oldu  mu? Olmadı... Burası böyle bir ülke...” 


Ediz Hafızoğlu sadece başarılı değil, müziğe emek veren bir müzisyen olmak istiyor.  Bahsettiğimiz tüm bu işler için eşi Seval Karataş ve benzer düşünceleri paylaşan müzisyen arkadaşlarıyla birlikte, gece gündüz çalışırken, işin maddi tarafını da, akıl almaz bir takvimle müzik yaparak çözmeye çalışıyor. Hafızoğlu’nun yanından ayrılırken içim rahat. Çünkü burası aynı zamanda, bütün hayatını hak mücadelesine adayabilen, sanatın politikliğinden korkmayan, değişim gücünü kendi içinde bulan cesur müzisyenlerin yaşadığı bir ülke...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder