9 Aralık 2011 Cuma

'Ticaret yapıyorsam müzik yapamam'

Milliyet Sanat (Aralık 2011)

“İnsan hiç bir yerden buraya bir zerre getiremez” diye başlıyorlar söze…

Yarattığımızı sandığımız her şeyin aslında bu dünyada var olduğunu, maddelerin
ya da seslerin içindeki farklı formları ortaya çıkarmanın birer ‘aracı’sı
olduğumuzu söylüyorlar.
Müzik Hayvanı bu düşünceden yola çıkarak müziği mutlak ‘aidiyet’ kavramının
dışına taşıran bir insiyatif. Besteci Eray Düzgünsoy’un kurucularından olduğu
bu yepyeni dil, mayıs ayından bu yana, Ömer Sarıgedik, Emir Emre, Emre Ozis
ve Alman besteci Stefan Fricke’nin yanı sıra Türkiye’nin önemli besteci ve
müzikologlarından Alper Maral’ın da içinde olduğu sekiz CD bastı.
İnsiyatifin www.muzikhayvani.com isimli internet sitesinden duyurduğu üzere,
“Müzik Hayvanı tüm ürünlerini ücretsiz olarak sunar. Dijital Download'ın
(internet üzerinden indirmek) yanı sıra, basılı materyalleri (CD) de mevcuttur.”

Yaptığınız şeye ‘bedava albüm dağıtmak’ denilebilir mi?

Bedava biraz bugünün lafı. Bir âşık ben “bedava” çalıyorum diyor mu?
Yaptığımız şey serbest bir biçimde müzik paylaşmak. Ticari zihniyet insanlara
bunu sordurtuyor. Kısacası uzaylarımız başka oluyor.

Müzik piyasasına yeni bir dil mi öğretmeye çalışıyorsunuz?

Öğretmek demeyelim. Başka bir dil öneriyorum. Bizim CD’leri bıraktığımız
yerlerdeki insanlar bile şaşırıyor tabi. Nasıl yani şimdi ne isterseniz onu verin mi
diyeceğim diyor.

Ne veriyor insanlar?

Biz bu şekilde çok daha fazla para kazandık. İnsanlar bunun bir emek olduğunu
biliyor. Normal bir CD fiyatı da veren var, 10 CD fiyatı veren de. Sadece
onu serbest bıraktığın için, hiçbir şey almayıp sadece para veren de var. Bir
dükkâna gittik hiç CD kalmamış ona rağmen insanlar gelip para bırakıyorlarmış.
Buradaki niyet kazanılmış olan miktarların yeni işlerde kullanılması.
Bugüne kadar ürettiklerinizin bir maliyeti var. Bu işe girişirken,
dinleyicinin albümlerin karşılığında para vereceğinden nasıl emin oldunuz?

Nasıl güvendiniz?

Böyle bir güven olmak zorunda. İnsanlara güvenemezsem girdiğim işlere risk
derim. O zaman da ticaret yapmış olurum. Ticaret yapıyorsam müzik yapamam.
Çok basit. Biz bir plak şirketi değil, müzik insiyatifiyiz. Müziklerini paylaşan bir
grup… Albüm basmak gibi algılamak bile istemiyorum bunu.

Albüm basmak için bir plak şirketine gittiğinizde neyle karşılaşıyorsunuz?
Biz bu güne kadar bu memlekette albüm çıkarmanın ne derece meşakkatli, ne
derece zor olduğunu tatmış insanlarız. Bugün albüm yapabilmek için birçok yere
gittiğimiz zaman bizim karşımızda şu cevap hep hazır olacak: ‘Elimde zaten 50
tane albüm var, kusura bakmayın’. Hiç dinlenmeyen demoların arasına giren
binlerce albüm var.

Plak şirketlerinin haklılık payı yok mu?
Şirketlere de yüklenemiyorum. Haklılar. Bizim edisyonlarda 12 dakikalık CD
de var, 30 dakikalık olanı da… Böyle müziklere maalesef kolay kolay yatırım
yapılamıyor. Durum böyleyken, hele de dinlenmesi kolay olmayan müzikleri,
üzerine etiket koyup raflarda çürüteceğine, 150 tane basalım, internetten
indirilebilir olmasını sağlayalım, her birine seri numarası koyalım. Bunlar artık
bir sanat nesnesi haline dönüşsün istedik.

Müzisyenlerle telif işini nasıl hallediyorsunuz?
Lisans meselesini Creative Commons’dan ücretsiz olarak hallediyoruz. Biz
albümü tamamen üzerimize de almıyoruz. Albüm bizim malımız değil. Albümü
biz basıyoruz, müzisyen daha sonra bunu bir plak şirketinden de basabilir.
Bu Müzik Hayvanı’nından basılmış olan halinin nesnel ve yapıtsal değerini
etkilemez. Ben biliyorum ki 2011’de hala bu işleri basabilecek niyette olan
şirketler yok. Zaten fazla şirket yok…


Peki müzikle hayvan nasıl bir araya geldi?
Biz insan nasıl müzik yapabilir ya da insan kendi müdahalesiyle dönüştürdüğü
işlerden nasıl arınabilir diye soruyoruz. Yaptığımız işlerin hiçbirini egoistçe ‘bu
benim işim, bu benim kompozisyonum’ gibi sahiplenmek istemiyoruz da
bir yandan. Besteciyi var olan sesleri bir şekilde bütünleştiren bir aracıymış
gibi yorumlamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla besteci egosuna karşıt bir bakış
da oluşuyor tabii. Biz aslında egolardan, bu dünyanın yeni tanımlarından
uzaklaştığımız, bunları bıraktığımız takdirde birazcık insan olabileceğiz. Bunları
bırakmadığımız takdirde insan olamayız.
Mesela, sanattan bahsettiğimiz zaman her şeyi eleştiriyoruz, sürekli eleştirmek
aslında senin sanatla iç içe olduğunun göstergesi. Aslında çok insani bir durum
değil. İnsan olan böyle bir şeye girmez, hiçbir şeye kötü demez. Beğenip
beğenmemek başka bir konu, ama birisini kötülemez. Biz ne zaman müzikle
uğraşırsak insandan daha farklı bir varlığa dönüşüyoruz. İnsanlar kafalarında bir
hayvan canlandırıyorlar. Hayır, tam olarak nasıl bir şey olduğunu bilmiyoruz.
Biz sadece onun sesini duyduk…

Ben pop albümü yapsam ve dolaşıma bu yolla sokmak istesem kabul eder
misiniz?
Hayır. Reddettiğimiz albümler de oldu. Müzikse olur.

Bir şeyin müzik olup olmadığına siz mi karar veriyorsunuz?

Bizim manifestomuzun içinde şu var. Biz Türkiye’de özellikle avangard ve
çağdaş müzik üzerinden hareket eden bir kitleyle iletişime geçiyoruz. Biz bu
tarzın içinde işini iyi yaptığını düşündüklerimizi bugüne kadar edindiğimiz
birikimlerle üç aşağı beş yukarı bu olur ya da olmaz diyoruz. Burada da kesin
çizgilerimiz yok.

Neden özellikle çağdaş müzik?
İstanbul’da çağdaş, avangard müzik adına bir hareket yok. Bu belki pek iddialı
görünebilir; fakat orada seçici kulak devreye giriyor. Birçok plak şirketi bunların
hangisinin gerçekten basılmaya değer olduğunu pek fazla kestiremiyor bana
göre. Dolayısıyla ortada belki buna benzer çok iş var; fakat bunun neden
albümleştiğini tartan çok az kulak var. Ben albümleri basmadan önce şunu
düşündüm. Benim etrafımda birçok güzel insan var ve bu insanların güzel
müzikleri var. Bunlar basılmalı, memlekette böyle bir müzik var.


Diğer türlere kapalı mısınız?
Ben bir müzik yapımcısı değil dinleyicisiyim, en başta dinlemek istiyorum.
Bunların hepsi yapılmış güzel eserler. Türlere ayırmaya çalışmamalıyız. Solo
rebab Afgan müziği, Solo shakuachi Japon müziği ve bir bağlama albümü
olacak. Bunları sınırlandırmamak lazım. Asıl damar çağdaş müzik; ama diğer
taraftan da basılacak çok güzel şeyler var. Nasıl inkâr edebilirim? İkiyüzlülük
olur.


Çağdaş müzik birçok insana yabancı. Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
‘Dinledim, iyi ki ücretsiz yapıyormuşsunuz’ diyen de var. ‘Yurtdışından
getirttiğimiz bir sürü CD var, o müziklere bin basar bunlar’ diyen de var. En
önemli şey samimiyet. Biz bu işi samimiyetle yapıyoruz o kadar.
Manifestonuzda doğala yakın sese ulaşmaya çalıştığınızı söylüyorsunuz…
İnsan elinin çok fazla kirletmediği bir müzik hedefliyoruz. Elektro akustik ve
elektronik müzik var bastığmız albümler içinde, ne kadar doğal olabilir ki?
Doğallık sadece organiklik değil. Doğal yöntemlerle müzik yapmak sadece
niyetlerle âlâkalı.

Sizin niyetiniz ne?

Niyet hizmet etmek. Bizce güzel olan şeyleri paylaşıma sokmak; raflarda
tutmamak. Birçok insan biliyorum ki bu raflarda duran işleri yüzünden
müzikten, hayattan soğuyor.

Müzik Hayvanı’nın işleri albüm basmaktan mı ibaret?

Bu sene Müzik Hayvanı Kadıköy Dunia’nın bütün müzik organizasyonlarını
yapıyor. Burada canlı performanslar olacak, onların kayıtlarını da belki
basacağız. Hatta ‘neden ileride bir festival olmasın?’ diye düşünüyoruz.


Nereden ulaşabiliriz sizin CD’lere?
Kadıköy’de Zihni Müzik, Flaneur, Vintage Records ve Dunia Bar; Taksim’de
Deform, Beşiktaş’ta Pan Kitabevi’nde standlarımız var. Yurtdışından isteyen
olduğu zaman da yolluyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder