27 Eylül 2013 Cuma

‘Birbirimize hava atmaya gerek duymuyoruz’

Birgün (27.09.2013)

Fransız şansonlarının romantizmi üzerinde bir el gibi dolanan İtalyan trompetçinin sesi, onları sarıp sarmalayan İskandinav melankolisi… İtalyan trompetçi Paolo Fresu, Fransız akordeon sanatçısı Richard Galliano ve İsveçli piyanist Jan Lundgren’in 2008’de kaydettiği albümün adı Mare Nostrum, Romalıların Akdeniz’e verdiği isim: Bizim deniz. 
Proje, müzik sahnesinde duymaya aşina olduğumuz şekilde ‘kültürler ve türler arası geçişlilikten besleniyor’. Ancak Mare Nostrum, benzer bir çok albümün ‘sesleri alıp çorba yapalım’ şeklindeki tutumuna inat, ilham aldığı tür ve müzikleri hazmedip, tek, yeni ve doğal bir ses çıkarıyor. Bu ‘zor zanaat’i anlamanın en kolay yolu ekibi yarın Akbank Caz festivali kapsamında 20.30’da Cemal Reşit Rey konser salonunda izlemek. Ancak ondan önce projenin alâmetifârikasını yaratıcısından okumak isterseniz, doğru yerdesiniz. Piyanist Jan Lundgren’le konuştuk.

Ülkenizde tanınan bir tenisçiyken, o defteri kapatıp tamamen müziğe döndünüz. Nasıl verdiniz bu kararı?
Müziğe olan ilgim tenise olandan çok daha fazla büyümüştü. Aynı zamanda en yüksek kalibrede bir tenisçi olamayacağımı düşünüyordum. Yeterince iyi değildim. Profesyonel bir tenisçi olmak için büyük bir yetenek ve istek gerekiyor. Karar vermem zor olmadı yani. Aynı zamanda doğaçlamayı keşfetmiştim. Aşık olmak gibiydi…

Caz size özgürlük mü vaat etti?
Özgürlükten bahsedeceksek, müzik bir dil gibi. 15 yaşındayken cazı keşfettim. Daha önce hiç duymamıştım. Beni aşık eden bir keşifti bu. Daha önce anlamıyordum, çünkü tanımıyordum. Ama duyduğum en güzel şeydi. Kodları yıkan bir doğaçlama caz dili… Sanki bambaşka bir ülkeye gitmişim, orada aşık olmuşum ve dillerini konuşamıyormuşum…

Doğaçlamanın en hassas noktası nedir sizce?
Müziği anlamak hayat boyu süren bir yolculuk. Kendi dilinizi yaratmalısınız, ama başkaları da bunu öğrenebilmeli. Yetenek yolda karşılaştığınız zorlukları aşmanıza yardım eder. Ama duygu ve tutku yetenekten daha önemli. Tutku olmadan öğrenmeye devam edemezsiniz…

İsveçli bir müzisyen olarak Akdenizli bir projeye dahil olmak sizi zorladı mı?
Mare Nostrum Roman dilinde ‘Bizim denizimiz’ demek. Benim içinse ‘Herkesin denizleri, bütün denizler’ anlamına geliyor. Bu proje benim için İsveçli köklerimi, Paolo (Fresu) için İtalyan, Richard (Galliano) için Fransız köklerini anlatıyor… Müziğin içinde İskandinavya’yı, İsveç’i ve melankoliyi duymak mümkün…

Müzikte çok kültürlülüğe yönelme isteğiniz nasıl gelişti?

Doğal şekilde gerçekleşiyor. Zaman içinde gelişiyor. Kültürler, ülkeler arasındaki köprüler her zaman ilgimi çekmiştir. Bu müzikte de çok önemli. Dünyanın nasıl olabileceği konusunda bir model.

Eleştirmenler Mare Nostrum birlikteliğini ‘güven’ ve ‘uyum’ kelimeleriyle anlatıyor. Siz nasıl tarif ediyorsunuz?

Evet, birbirimize güvenimiz sonsuz. Ayrıca büyük saygı duyuyoruz. En önemlisi ise birbirimize hava atmaya gerek duymamamız. Müzikle iletişime geçmek son derece özgür bir alana sahip olmanızı sağlıyor. Burada yine dile benzetebiliriz. Üçümüzde farklı diller konuşuyoruz ama anlaşabiliyoruz.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder