7 Ekim 2013 Pazartesi

Beni kategorize etme, damgalama beni

Birgün (07.10.2013)




Orta Doğulu bağımsız elektronik müzik topluluğu Soapkills’in kurucularından biri o. Beyrut’tan Paris’e taşındıktan sonra, bu deneyimini kendi adını taşıyan Arapça sözlü albümlere taşıdı. “Söylediklerim kimin umrunda, politik ve estetik duruşumu anlayın yeter” diyen Hamdan son olarak Jim Jarmusch’un ‘Sadece Aşıklar Hayatta Kalır’ filminde ‘Hal’ isimli şarkısını söyledi.
Filmekimi izleyicisi dün önce o filmi izledi, ardından da yeni albümü Ya Nass’ı nisan ayında bizimle buluşturan Lübnanlı şarkıcıyı Salon’da canlı canlı dinledi.
Konser öncesi Hamdan’la konuştuk.

>>“Müziği coğrafya üzerinden tanımlamıyorum” deseniz de sizinle ilgili haberlerin neredeyse tümü ‘nereden geldiğinizle’ ve ‘acıklı’ hikâyenizle ilgileniyor. Bazen size de müziğin kendisini kaçırıyormuşuz gibi geliyor mu?
Kesinlikle öyle bir eğilim var. Ancak neyse ki bu yavaş yavaş müziğin lehine gelişiyor. Bazen gazeteciler sizin için haber yaparken belli bir başlığa ya da sizi kategorize etmeye ihtiyaç duyuyorlar. Ama yakın zamanda görüştüğüm herkes çok daha duyarlı davranıyor ve hikâyemden çok albüme odaklanıyor.

>>Müziğinizi bir ‘şarkı söyleme arzusundan çok ‘kendi alanınızı yaratmaçabası’ olarak değerlendiriyorsunuz. O ‘yaratılmış alan’dan kulağımıza bol bol melankoli geliyor. Sizdeki kaynağı nedir bu hissin?
Müzik benim kendi iç dünyamla bağ kurabilmem içim bir şanstı.Kendimi ve duygularımı daha yakından tanıdım. Hatıralar, deneyimler, arzularlar, korkular, problemler…Müzik yaparken tüm bunlarla bağlantıya geçmeye çalışıyorum. Gerçek bir melankolik müzik hayranıyım. Bu müzik kendine varoluşsal sorular sorabilmeyi sağlıyor. Cevaplar bulmanın peşindeyim. Melankolik müzik size cevap vermiyor. Ama kendi içinizdeki melankoliden sıyrılmanızı sağlıyor. Ayrıca Arapça şarkı söylüyorum. Arap müziği, tıpkı Türkiye müziğinde olduğu gibi, içinde melankoli saklar.

>>Suriyeli şarkıcı ve oyuncu Esmahan’ın bir şarkısını duyduktan sonra Arapça söylemeye karar verdiniz. Sizi 26 yaşında ölen bu özgür ruhlu kadında en çok etkileyen ne oldu?
İç savaş bitmişti. Bir bardaydım. Gece çok geçti. Çok büyük bir partinin sonrasıydı. Batı müziği eşliğinde dans etmiş ve çok yorulmuştum. Öfkeli bir genç kadındım. Öfkeliydim çünkü bu güzel ülkede olan bitenin ‘neden’ini anlayamıyordum. BirdenEsmahan’ın parçası çaldı. Devrim gibiydi. Kalbime saplandı. Ve ‘Ya Habibi Ta’ala’ isimli o şarkıyı söyledim ve kaydettim. Arapça şarkı söyleme isteği benim için çok doğal gelişti. Yapmam gereken buydu. Samimi, kalbimden gelen bir şeyler yapmanın peşindeydim. Elbette İngilizce çok daha popülerdi. İngilizce söylerken sürekli televizyondaydım. Arapça söylemeye başlayınca müziğim daha ‘yeraltı’ bir kimliğe büründü. Öte yandan bu konu bir polemiğe dönüştü. ‘Söylemeyi bilmeden nasıl Arapça söylersin, neden elektronik müzikle söylüyorsun?’ dediler… Ama söylemeye devam ettim. Esmahan bir melek gibi geldi ve hayatımı değiştirdi. Bu bir tesadüf değildi...
>>Kendi adınızı taşıyan ilk albümde Madonna’nın yapımcısı Mirwais’le çalıştınız. Bu işbirliğini sevdiğinizi de biliyoruz. Onla karşılaşama kadar neler yaşadınız?
Soapkills’in ardından Paris’e geldim. Elektronik ve Arapça sözlü bir şeyler yapmak istiyordum. Tanıştığım tüm yapımcılar önüme ‘worldmusic’ alternatifini koyuyordu. Ya da Arapça olduğunu duyunca darbuka öneriyordu. Vizyonu olan birini bulmalıydım. Tam bu dönemde Mirwais’le tanıştım. Birbirini bilmeyen iki dünya bir araya geldi. Müzik suratımıza çarptı.

>>JimJarmusch’la tanışmanızda Filistinli bir yönetmen olan eşinizin etkisi oldu mu?

Marakeş’te bir film festivalinde tanıştık. EşimElia Süleyman, Jim ve onun eşi birlikte yemek yedik. Festivalde sahneye çıktım. Konserimden sonra Jimbanabu teklifle geldi. İki yıl sonra ‘Hal’ı yazdım ve iki ay içinde Tanger’de bütün gece çekim yaptık.
Jarmush’un filminde rol almak bir onur benim için. Büyük hayranıyım. Muhteşem bir deneyimdi. Bu arada Jim’le arkadaşız artık. Çok tatlı biridir. Çok zeki, çok duyarlı çok esprilidir. Arap müziğini çok sevdi. Ona bir sürü klasik Arap müziği albümü verdim.

>>Paris’te yaşıyorsunuz. Avrupalılar sizi görünce şaşırıyor mu? Ülkenizde sizin gibi daha pek çok kadın olduğunu anlatmak zorunda kalıyor musunuz?
Tabii ki evet. Ben bu bilgisizliği medyanın, haberleri manipüle etmesine bağlıyorum. Ancak şu anda insanların birbirini tanımaları daha kolay. Ben 10 yıl önce Soapkils’i kurduğumda insanlar Arapça elektronik müziğe hiç hazır değildi. Çok yadırgadılar. Ama şimdi hazır olduklarını görüyorum. Artık kendini damgalanmış hissetmeden var olmak daha kolay. İnsanlar yaptığım müziğin dilini anlamasalarda şarkıların içinden geçtiği duyguları anlıyorlar.Şarkılarımda yapmaya çalıştığım şey sınırların dışına çıkmak. Ne söylediğim kimin umurunda!Politik ve estetik bir pozisyon alıyorum ben. Bunu beni damgalamadan hissetmek mümkün.

>>Lübnan’da iç savaşın içine doğdunuz. Aileniz siz çok küçükken ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Savaş yaşayan bir ülkeye ait olmak ve göçmenlik sizde ne gibi etkiler yarattı?
Bu taşıması çok zor bir şey. Bir çeşit sürgün… İç savaş bittikten sonra Lübnan’a geri döndük biz. Ülkemi tanımaya, keşfetmeye başladım. Kendimi burada da evde hissedemedim. O vakit hiçbir yerin benim evim olmadığını anladım. Kendi güvenliğimi sağlayacak, mutlu olacak bir alan bulmak zorunda kaldım. Keşfetmeye, aramaya başladım. İçinde yaşadığım Arap dünyasını sevmiyordum. Sevilecek bir alan yaratmak zorundaydım.  Bulduğum şey müzikti. Bu kültürümle aramda organik bir bağ kurmamı da sağladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder