12 Aralık 2011 Pazartesi

‘Biz başörtüsü dergisi değiliz’


Aralık 2011 (MediaCat)
Geçenlerde sosyal medyada dolaşan bir videoyu hatırlatarak başlayalım. Televizyoncu İkbal Gürpınar Kanal 7’de bir sevinme nidası olarak ‘Allahuekber’ diyor ve ardından ekliyordu: Vuuhuuu!

Sosyal medyada epey popülerleşti video. Bazılarını güldürdü. Kahkahaların sorumlusu  aslında yazının konusunun ilgi çekme nedeniyle aynı yerde duruyordu. İslami yaşamı benimsemiş bir kadının ağzından ve muhafazakâr diye adlandırılan kesime ait bir cümlenin hemen ardından Batılı tınlayan bir nidanın çıkıyor oluşuydu. 

Muhafazakârlık ve moda kelimelerini yan yana gelişine tam da bu nedenle şaşırdı şaşıran. Bu sebeple, bir toplumsal analize değilse de gözlemlediğimiz süreç üzerine oturup düşünmeye kalkıştık. 

Bu ay MediaCat, yüzünü içinde ve dışında başörtülü kadını bol bol görebildiğimiz, hem modayı hem de İslam’ın gereklerini okuyabildiğimiz, başörtülü kadınları kamusal alana iyiden iyiye sokan bu dergilere çevirdi.

İngiltere’deki Emel gibi yurtdışında da örnekleri olan, muhafazakâr yaşam tarzını norm olarak ortaya koyan bu dergiler Türkiye’de bu yıl çıkmaya başladı. Bunlardan biri Âlâ, diğeri ise Hesna’ydı.

Âlâ Dergi’nin kapısını çaldık. Cümle kapısından adım attığımızda kulağımıza ilk ilişenlerden biri 
Âlâ Dergi’nin kurucularından Volkan Atay’ın ağzından döküldü: “Biz başörtüsü dergisi değiliz. Başörtüsünün varlığını reddetmeyen bir dergiyiz. Çalışan, araştırma yapan kadınlara destek oluyoruz biz. Tesettürlüyle başı açık ayrı ayrı taraf olarak görmüyoruz. Bir tarafa da ket vurmuyoruz.”

Evet, bu dergiler muhafazakâr yaşam şeklini benimseyen ve zaten yaşanmakta olan hayatları raflara taşıyan aracılardı. Bu sebeple Âlâ kapağında ‘Huzur İslam’da logosunu taşıyor olsa da dinin ötesinde kültürel bir muhafaza yapmak niyetindeydi. Kelimenin tam anlamıyla başında örtü olmayan kadının da boy gösterebildiği dergide, suşi yerine imam bayıldı yemeği işlenecek, geleneklere ve toplumsal cinsiyet rollerine uygun yaşayan aile desteklenecekti.

Dergileri raflara taşıyan süreç
Profesör Nilüfer Göle önderliğinde yapılan bir atölye çalışmasının sonucu olarak hazırlanan İslam'ın Yeni Kamusal Yüzleri isimli çalışmadan da takip edebileceğimiz üzere, Türkiye’de 1980’lerden sonra gelişen İslami hareket günümüze gelirken ciddi evrimler geçirdi. Kendini, ‘batı’ diye işaret edilenin modernizmi karşısında, bir yaşam alternatifi olarak ortaya koymaya başladı.  İslami hareket kendine olan bu güveniyle şekil değiştirirken kadınlık hallerini, cinselliği ve bedeni tartışarak ahlakı yeniden yorumladı.

Âlâ’nın sorumlu yazı işleri müdürü ve moda editörü Esra Seziş, okuyucusuna ‘selamun aleyküm’ diye seslendikten sonra şöyle diyor: “Ala Dergi tesettüre uygun giyinmek isteyen tüm hanımefendiler ile âlâ diyebildiğimiz güzellikleri buluşturmayı hedefliyor” Açık ki dergi ‘âlâ diyebildiğimiz güzelliklerin’ ne olduğuna karar verirken, modernizmle yontulmuş, hizaya getirilmiş bu yeni yaşam şeklinin paylaşıldığı bir platform olacaktı.

Yaşanan bu sürecin en kıymetli kısmı, İslami kesimin modernizmle yan yana gelebilmesi, dini ve lâik kesimler arasındaki duvarları da yıkmaya başlaması oldu. Aradaki temas çatışma da olsa, göz gördü kulak duydu.
Muhafazakâr kesim ahlak ve aile gibi tartışmaları aşıp gözünü piyasa ekonomisi ve tüketim gibi konulara açtı. İslami sermayenin açtığı istihdam alanının sınıfsal bir tezahürü de oldu.
Modern muhafazakâr kadınlarının en önemli özelliği eğitimli, meslek sahibi ve kentli orta sınıf oluşları. İslami kadın stil dergilerinin hedef kitlesi de lüks tüketime yönelebilen üst orta sınıf ve burjuva kadınları.  Öyle ki, Tekbir Giyim’in tek kadın modacısı Esra Karaduman’ın dergiye verdiği röportajda da söylediği gibi muhafazakâr kadının kıyafeti onun“kimliği” artık.

Bunun üzerine, derginin kurucularından Volkan Atay’ın “Kadınların kariyer planlarında da başarıları için meşrulaşan bir platform olsun istedik. Üniversitelerdeki, resmi kurumlardaki başörtüsü problemi yasayla çözüldü. En azından bunun için tartışmalar yapıldı. Tüm bu problemleri aşmış olsak bile, bugün başörtülü bir hanımefendinin Coca-Cola’nın CEO’su olmasını hiçbir yasa meşrulaştıramaz. Buna ancak bu dünya içinde kabullendirerek sağlamamız mümkün. Biz onun için de varız.” sözleri bu sınıfsal hareketliliği anlamak açısından çok faydalı.

Bu anlayış doğrultusunda derginin işe alım süreçlerinde ise pozitif ayrımcılık uygulanıyor.
Atay’ın sözleriyle “Aynı titre başvurmuş iki hanımefendi varsa kapalı olan tercih ediliyor” Birer ise bunu şöyle açıklıyor: “Bugün Türkiye’de bir holding’in uluslararası ilişkiler direktörü tesettürlü olsaydı biz de buraya başı açık birini alabilirdik”
Konunun ekonomik temeli Atay’ın dergiyi kuruş süreçlerini anlatan sözlerinde iyice sabitleniyor: “Biz markalama, pazarlama profesyoneliyiz.  Bu dergi pazarlama geçmişimizdeki sofistikasyonun başarısı. Bir de elbette, büyük bir açlık ve beklenti vardı bununla ilgili… ‘Evet mütedeyyin yaşıyoruz, muhafazakarız, tesettürlüyüz. Ama biz moda endüstrisini nasıl takip edeceğiz?’ gibi bir soru vardı kafalarında. Türkiye’de 20 milyon tesettürlü hanımefendi var.”

Hiçbir reklam yatırımı yapılmadığı halde ilk sayısı 20 bin satan dergi, reklamcılık açısından da hedeflenen kitleye tam olarak ulaşan önemli bir mecra. Sektörel boşluğu dolduruyor. Muhafazakâr yaşama hizmet eden markaların hedef kitlesiyle buluşup büyüyebileceği bir platform haline geliyor. Çünkü Birer’in de dediği gibi “Mecra yoksa marka yoktur!”
Âlâ’nın içeriğine gelecek olursak, dergide muhafazakâr yaşam norm olarak ortaya konsa da başı örtülü kadın pek çok söylemiyle kendini anlatma çabasına giriyor.  Örneğin, Kayra’nın sahibi Mehmet Ortakaya dergiye verdiği röportajda şöyle diyor:  “İnsanımız cilalanıp boyanıp kendisine sunulan zokayı artık yutmak istemiyor. Kendi örfüne ve inancına uygun hareket etmek istiyor, kendisine başkalarının biçtiği kılıfa artık sığmıyor. Giyimi de bu çerçeveden ayrı düşünemeyiz” Eski oyuncu Özlem Yeprem ise başka bir sayıda kendini “Örtündükten sonra da hep aynı Özlem’im. Enerjik, sevgi dolu, üzülen, sıkılan, kısaca insan” sözleriyle ifade ediyor.

İş yaşamında başarılı olan kadınlara sıklıkla yer veren derginin tüm sayıları incelendiğinde görülüyor ki, muhafazakâr kadın da Marc Jacobs, Alexander Wang, Lanvin, Alexander McQueen gibi batılı modacıları takip ediyor.  Fakat bir yandan da doğuya sahip çıkıyor. Örneğin derginin sanat sayfasında Tunuslu besteci Enver İbrahim CD’si tanıtılıyor.


Âlâ Dergi satış rakamlarıyla Türkiye’nin pek çok dergisinin önüne geçmiş durumda. Sosyal medyada ise oldukça güçlü olan Âlâ Facebook’ta üç ayda 90 bin takipçiye ulaşmış.
Fakat şimdiye kadar satış rakamlarını sollayamadığı tekbir dergi olmuş: Tübitak’ın yayın organı Bilim Çocuk. Buna da bir çare bulan dergi, bu ay Şeyma Yol Kara’nın editörlüğünde Âlâ Çocuk eki de çıkarmaya başladı.

Derginin son atılımının haberi ise, biz yazıyı yayına teslim etmek üzereyken geldi. Âlâ bir de alışveriş sitesi kurdu. Alabutik.com’dan tesettüre uygun kıyafetler satın almak mümkün…



“Benim yolum, tercihim, hayatım doğrum, hakkım”  

Geçtiğimiz aylarda sosyal medyada da ilgi gören ‘Örtünmek güzeldir’ kampanyasının logosunda böyle yazıyor. Ala Dergi’nin düzenlediği kampanya kapsamında dergiye gönderilen okuyucu yorumlarından bazıları epey romantik olsa da, ortaya oldukça gerçek bir tablo çıkarıyor…

Acıdır örtü…
Dünyadan el ayak çekmektir, kabullenmektir yenilgiyi ve belki de bile bile sinmektir kimine göre. Kimine ise hakkını vermek zor gelir şeytanca bir fikirle kahkaha atmaya bile ar gerektiren onun himayesi altında; bir yan bakış, bir ters hareket, bir saygısız duruş büyük yük bindirir omuzlarına… Vazgeçer kimi daha en başından, kiminin içine bir yumruk oturur cesaretini mağlup ederken endişesine, kimi ise bismillah der ve yola koyulur…

Dönümdür örtü…
Hayat çizgisinin belirginleşmesidir tavırlarda, duruşta… Toplumdaki yerin esinleşmesidir, belki de dışlanmaya göğüs germektir…

Güçtür örtü…
Küçük bir yüreğin kocaman bir davaya adımını atmasıdır. Tehditlere kulak asmadan, umarsızca ama dimdik yürümesidir…

Tecrittir örtü…
Bazen kırılmasına sebep olsa da kalbin orta yerinden; bir arkadaş tarafından dışlanma vesilesidir örtü…

Yalnızlıktır örtü…
Yalnız bırakılmaktır ikna odalarında ve hatta sonra hayatta aynı safta oldukların tarafından…

Tecrübedir örtü…
Nefrete karşı mücadelenin basamaklarını tırmanmaktır çoğu zaman, kin kusana kinle cevap vermektir çömez zamanlarda, sonra sakinleşmektir, közleşmesidir en yakıcı alevin sakinliğin serinliğiyle…

Mücadeledir örtü… 
Uğruna nefsini yerle bir etmektir, bazen okul kapılarında gözyaşı dökmektir, bazen bir peruğu taramaktır, inadına çirkin olmaktır herkes güzellik yarışına girmişken, hayatın dramasında başrolü kapmaktır gururunu kıra kıra, ama inadına…








1 yorum:

  1. congratulations!!!
    so good.cezakallahu khayran kathiran.
    Allah razı olsun üstad.Damardan sağlam.Hepsi iletilmeli.Hepsi okutulmalı.Elimden geleni yapacağım.

    selametle,

    -vezir-

    YanıtlaSil