1 Kasım 2012 Perşembe

‘İnadına gazetecilik yapacağız’

MediaCat Degisi (Kasım 2012)



“Genel yönetmenlerin en güçlü oldukları dönem birinci günleridir. Sonları da belli değildir. Ben de öyle geldim. Bir gün de kalsam en iyi Milliyet’i yapmaya çalışacağım” diyor Derya Sazak.
Zarafetle sertliği kaleminde birleştiren gazeteci 1995-98 arasında yürüttüğü genel yayın yönetmenliği görevini tekrar devraldı.

Göreve yeni gelmiş bir genel yayın yönetmenine nasılsınız diye sorarak başlamak yerinde olur herhalde…
Hem Türkiye hem de dünyada her gün birkaç gazete çıkaracak kadar malzemenin olduğu bir dönemde… Bu hareketli gündemin ortasında ben de hızlı başladım. Gece yarısına kadar çalışıyoruz…

Yoğunluğunuz haber merkezinde mi idari işlerle mi uğraşıyorsunuz?
İkisi de var; ama yazı işleri kısmı daha baskın. Yazı işleriyle Milliyet’i tekrar haber ağırlıklı bir gazete haline
dönüştürmeye çalışıyoruz. Haber – yazar dengesinde muhabir gazeteciliğini ve haberciliği öne çıkaran bir dinamik yakalamaya çalışıyoruz.

‘Tekrar’dan kastınız nedir? Ne vakit haber ağırlıklı olmaktan çıktı Milliyet?
Milliyet zaten Abdi Bey (İpekçi) geleneği ile öteden beri, neredeyse kurulduğundan beri fikir ağırlıklı
bir gazete. Batılıların, ‘kalite gazete’ dedikleri; dünyaya, olaylara, daha çok düşünsel bakabilen, bunu yaparken de yorumu besleyen haber akışını açık tutan bir gazete. Bu dengenin tabii zaman
zaman bozulduğu dönemler oluyor.

Haber anlayışındaki değişimde internet mecrasının etkisi ne kadar?
İnternet ve yeni medya dediğimiz mecralar üzerinden haber anlık bir hıza erişti. Bu hız haberciliğin tanımını
değiştirebilir. Haberin bu kadar hızla seyrettiği dünyada, biz haberciliği yeniden tanımlamak ve Milliyet’i öne çıkarmak istiyoruz. Bu da tabii 24 saatlik bir tempoyu gerektiriyor. Siz gazeteyi baskıya hazırlarken bile manşetler saat başı değişiyor. Bazen bir günde onlarca olay meydana geliyor. Dolayısıyla ertesi sabaha kadar birçok haber bayatlıyor.
Sabah Milliyet gazetesini eline alan bir okur, televizyon haberlerinden farklı bir gündemle ve özel haberle karşılaşmak durumunda. Bir de tabii internetle hem bir rekabet hem de etkileşim içinde olmamız lazım. Orada da yeni trendler var. Okur profili değişiyor. Genç okurun ilgi alanlarıyla klasik gazete hazırlama, gazetelerin haber tercihleri arasında bir uçurum oluşuyor. Bunu da kapatmak zorundayız. Yazılı basında tirajlar düşüyor, üzerimizde ciddi bir tiraj baskısı var.

Nedir tiraj hedefiniz?
Ben göreve gelirken basında epeydir düşen tirajlar ve yazılı basının medya sektörü içinde daralan reklam ve okur payı dolayısıyla yeniden iddialı bir yarış gerekeceğini biliyordum. Buna göre düşünsel hazırlıklar içindeyiz. Bizim elimizde analitik olarak değerlendirme yapabilecek yazarlarımız var. O yazarları da haberle buluşturacak şekilde değerlendireceğiz. Onların da rüzgarınıarkamıza alarak bir çıkış yakalamaya çalışıyoruz. Milliyet’in 62 yıllık geleneğinde klasik bir aile gazetesi olma özelliği var. O geleneği de canlandırarak ‘kaybettiğimiz tirajları yeniden kazanabilir miyiz?’ diye hedefler koyduk.
Milliyetin tirajları şu anda 150-160 bin bandında. Ben bunu 200-250 binlere doğru götürme planı içindeyim.

Gazeteler kendini okura pazarlamayı öğrenmek durumunda mı kaldı?

Bana göre gazete haberdir. Her şeye rağmen gazetelerin haberi topluma bütün doğrularıyla açarak aktarma konusundaki misyonu devam ediyor. Gazetecilik açısından pazarlama stratejilerinden önce, topluma karşı olan bu birincil sorumluluğumuzu yerine
getirebilmeliyiz. Toplum bizden ne bekliyor? Biraz önce konuştuğumuz o yeni mecraların sonucu müthiş de bir haber kirliliği var. Her şeyden kafası karışmış bir okuru, ‘hayır gerçekte bunlar oluyor’ diye doğru haberle yüzleştirebilmeliyiz.

Okuru doğru haberle hızlı şekilde yüzleştirmek için nasıl adımlar atıldı?
Ben önceliği Milliyet’in haber ciddiyetini ve haber sorumluluğunu geliştirmeye verdim. Bu da bizi gazete içinde haberi veren kaynaklarla buluşan muhabirin önemine götürecek. Yani son dönemde daha çok yazarlar üzerinden takip edilen konular artık öncelikle muhabirler
tarafından takip edilecek. Böylece haberciliğimizi geliştireceğiz. Haber yalın olacak. Yorum da köşelerde yerini bulacak. Haber yorum ayrıştırmasını da yapacağız.

Milliyet Doğan Grubu’ndan ayrılıp Demirören’e geçtikten sonra ne değişti gazetede?
Doğan Grubu’nda Hürriyet’in gücü altında kendini ikinci plana itilmiş bulan bir Milliyet vardı. Bu gerçekti de. Sadece algı değildi. Milliyet’in başarısı Hürriyet’i satın aldırmıştı ama daha sonra Hürriyet tirajda ve reklam gelirinde öne geçtiği için bu Milliyet’i gölgelemişti. Milliyethep grubun üvey evladı gibi kaldı.
Şimdi ise öz evlatlık durumuna geçtik. Demirören Grubunun birinci gazetesi, amiral gemisi olarak Milliyet tekrar tek başına iddia sahibi bir gazete olarak ortaya çıkıyor. Bu da bizim yolumuzu çok açacak.

Kadroda değişiklikler, genişleme olacak mı?
Tayfun Deveciloğlu’yla çalışan ekiple devam ediyorum. Zaman zaman takviyeler ve değişiklikler olabilir. Süreç içinde bütün bu çalışmaları yol haritasının bizim karşımıza çıkardığı ihtiyaçlara göre belirleriz.
Tayfun Bey’in bağlantısı kaldı mı gazeteyle?
Hayır, Tayfun Devecioğlu arkadaşımız gazeteden ve gruptan ayrıldı.

Peki bu ayrılıkta ‘Genelkurmay başkanının ayakkabısına pençe’ haberinin etkisi var mı?

İsterseniz bunu Tayfun Bey’le konuşun. Ama tek bir haber, tek bir olay ya da tek bir neden, hiçbir zaman yayın yönetmenlerinin sonunu getirmiş olamaz. 1998’de benim sonumu da
getiren, pek çok faktör vardır. Çok güzel bir söz var: Genel yönetmenlerin en güçlü oldukları dönem birinci günleridir.
Sonları da belli değildir. Bu ucu açık bir görevdir. Garantisi yoktur bu işin. Ben de öyle geldim. Bir gün de kalsam en iyi Milliyet’i yapmaya çalışacağım.


İktidarın gazeteler üzerindeki etkisi bu haber anlayışının şekillenmesinde etkili oldu mu?
Bu dönemin zorlukları mutlaka var. Ama bunlar bizi gazetecilikten alıkoyacak şeyler değil. 12 Eylül askeri
darbesinde muhabirdim. 28 Şubat post-modern darbesinde Milliyet’in genel yayın yönetmeniydim.
Biz hiçbir 
arkadaşımızın burnunu kanatmadan, hiçbir yazarımızı işinden etmeden, hiçbir kirli malzemeyi kullanmadan, Andıçlarla gazete yapmadan, Akın Birdal örneğinde olduğu gibi insanları suikast  hedefi haline getirmeden, yeri gelince askerlere ‘demokrasi dışına çıkmayın’ diye karşı koyarak habercilik yaptık. Bu dönemde de zorluklar var. Ama ne sansür, ne oto
sansür ne baskı iddiaları, bunlar bizi mesleğimizi yapmaktan alıkoyamaz. Abdi İpekçi ekolüyüz bizler.

Daha eleştirel manşetler görecek miyiz?

Göreceğiz. Bunun örneğini iki gün önce verdik. Eski rektör Fatih Hilmioğlu’nun oğlunun acı ölümü… Hocayı Silivri’den aldılar Sincan’a götürdüler, gece evinde kalmasına izin vermediler, biz birinci gün, geç olduğu için o olayı sayfanın altında görmeyip, ertesi gün manşete taşıdık, ‘Sizin hiç oğlunuz öldü mü?’ diye. İşte değişen habercilik refleksi. Bu
mesaj kimeydi? Adalet Bakanlığı’na, İç İşleri Bakanlığı’na, Hükümete… Ertesi gün de Adalet Bakanı’yla konuştuk.
Bundan sonra benzer olaylarda bu uygulamanın sürdürülmeyeceğini Bakan söyledi. Biz sorunlar olduğu zaman ‘evet burada hata yapılıyor’ diyebileceğiz. Milliyet daima bu refleksleri göstermiştir. Pek çok yazarımız yeri ve zamanı gelince bu tür olaylara daima karşı koymuşlardır; ama bunlar köşelerde kalmayacak, manşetten veya birinci sayfadan görülecek. Özetle, biz inadına gazetecilik yapacağız.

Neden sizin gibi muhalif bir haberciyi getirdiler bu göreve?
Bu bir siyasi arayış değil. Benim bu ülkede bir gazeteci yazar olarak elbette fikirlerim var. Daha çok sola açık fikirlerdir bunlar. Fakat bu benim haberciliğime yansımaz. Milliyet nesnel bir gazetecilik yapacak. Ama doğrular üzerinden, gözünü bir şeye kapatmadan,
olayları karartmadan…
Benim kuşağım bu sözcüğü çok iyi bilir, ‘fikri takip’ denen bir kavram vardır gazetecilikte. Olayların peşine düşersiniz ve hiç bırakmazsınız. Nedir bunlar? Uludere’de 34 köylünün katledilmesi, Afyon’da patlayan cephanelikte 30 askerin şehit olması. Şimdi afet diye
sunuluyor. Oradaki hadisenin ne olduğu meçhul ama herhalde bir afet değil. Haberdeki nesnellik bu.


GAZETEYE KADIN YÜZÜ EGEMEN OLACAK



Şimdi en büyük performansı okur temsilcisinden bekliyorum. Okur temsilcisi bizi her gün, biraz argo tabirle, dövecek. Gazeteyi kendi içimizde sürekli eleştirerek ilerleyeceğiz. Her gün ‘neyi yapıyoruz, neyi yapamıyoruz?’, ‘ başlıkta kışkırtma var mı?’, ‘haberleri görmezlikten gelmiş miyiz?’, ‘doğru dili kullanabilmiş miyiz?’ diye soracağız. Bütün bunları, ombudsman izleyecek ve haftada bir kendi köşesinde yazacak. 
Bir kadın okur temsilcisi atadık: Belma Akçura. Gazeteye kadın yüzü egemen olacak.
Bunu da kadın gazeteciler yapacak. .Çok sayıda genç öğrenci alıyoruz üniversiteden. Muhabir kaynağımız üniversiteler olacak. Genç bir kadroyu stajyerlikten muhabirliğe dönüştürmeye başladık. Onların sayısı bu gazetenin yüzüne yansıyacak. Sayfalarına yansıyacak. Konularımız ve ilgi alanlarımız da o genç tepkilere açık olacak.
Kültür-sanat sayfası açtık. Bir Milliyet klasiği olan ‘Düşünenlerin Düşüncesi’ sayfası hazırlıyoruz. Herkes oraya yazı yazacak, akademik dünya… Spor sayfası üzerinde çalışıyoruz. Milliyet yıllarca sporu arka sayfadan veren bir gazete. Ama reklam faktörü,
bütün gazeteler arka kapağı içeri aldıkları için, biz ‘onu da yapabilir miyiz?’ diye bir arayış içindeyiz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder