9 Ekim 2011 Pazar

Bu benim kendi özel karışımım...


19.10.2011 (Taraf)


Anneniz bir caz şarkıcısı ve piyano öğretmeniydi. Müzik dolu bir evde büyümüşsünüz. Çocukluğunuzun sesini nasıl tarif edersiniz?
Ben çocukken eve annemin öğrencileri gelirdi. O öğrencilerin ve annemin piyano çalışlarını dinlediğimi hatırlıyorum... Sanırım her yaz büyük bir caz festivaline ev sahipliği yapan bir kentte yaşamam da önemli. Molde Uluslararası Caz Festivali kapsamında, küçük yaşımdan başlayarak pek çok önemli konsere gitme fırsatı buldum. Ve o konserlerde bir sürü değişik, tuhaf ses duydum...
Sizin için bu kadar önemli olan bir kentten, Molde’den ayrılıp eğitiminize Oslo’da devam ettiniz... Oslo’nun müzikal maceranızdaki yeri nedir?
Molde’deki müzik eğitimimi tamamladıktan sonra, Üniversitede müzik bilimi okumak için bir yıl kadar Oslo’da kaldım. O yıl, o büyük şehirde çok mutlu oldum. Her yerde her zaman konserler, etkinlikler... Hepsine hakim olmanız imkansız... Küçük bir kasabadan çıkmış biri olarak istediğim tam da bu şehirdi.
Fakat oradan da Bergen’e geçtiniz...
Oslo’da bir yıl yaşadıktan sonra Norveç’in Batı yakasındaki Bergen’e geçtim. Grieg Akademisinde dört yıllık caz eğitimine başladım. Bergen Oslo’dan çok farklı. Daha küçük ama çok enteresan bir yer. Bir sürü yenilikçi insan var, bir yandan da herşey doğal akışında ilerliyor gibi... 
Sizin müzik yolculuğunuzu yaptığınız yolculuklar ve gördüğünüz şehirler şekillendiriyor...
Evet. O nedenle Akademiye iki yıl devam ettim ve seyahat ederek yeni sesler tanımak için okula iki yıl ara verdim. Hindistan gezim ve Berlin’de geçirdiğim aylar müziğim için çok kıymetli oldu. Derken Bergen’e geri döndüm ve okulumu bitirdim.  Bu şehirde kent yaşantısı ve doğanın iç içe geçmiş olması beni çok mutlu ediyor. Buradan ayrılmayı da düşünmüyorum...
İlham aldığınız müziklerin çeşitliliğini de bu seyahatlere borçluyuz herhalde...
Çok fazla müzik türünden ilham aldığımı söyleyebilirim. Sanırım müziğim caz, hiphop, elektronika, folk, Norveç ve Hindistan geleneksel müziklerinin karışımından oluşuyor... Bir türe sığdırmak gerçekten zor. Sanırım bu benim kendi özel karışımım...
Sadece müzikal değil genel olarak sanatsal ilham kaynaklarınız da çeşitli... Müzik dışında projelerde de yer alıyorsunuz...
Evet. Pek çok değişik performans projeleriyle de işbirliği yaptım.  Üç yaş altı bebekler için düzenlenen bir projede yer aldım örneğin. Bu projede dış mekanda performans sergilememiz gerekiyordu (hava nasıl olursa olsun!). Hissetmeye odaklandığımız bir oyundu. Ben hem müzisyen hem de kareografinin bir parçası olarak katıldım projeye. Aynı zamanda oyuncular, dansçılar, yazarlarla birlikte başka projelerde de yer aldım...
Sadece müzik değil, farklı ifade biçimleri üzerine de çalışmak istiyorum. Konser çalışmalarımın arasında çocuklarla projeler yapmayı çok seviyorum.
Bu arada en son, Stein Urheim’la birlikte çıkardığımız albümün kapağını yaptım, bir tasarımcıyla birlikte. Görsel sanatlar üzerine çalışmak da oldukça eğlenceliydi.
Stein & Mari´s Daydream Community bu ay çıktı... Ama siz henüz hiç albüm yayınlamamışken Avrupa’da epey ünlüydünüz... Nedir bunun sırrı?
Son yıllarda, müziğimi canlı çalmak üzerine odaklandım. Konserlere yoğunlaştım. Dinleyicilerimle bir arada olmayı birinci planda tuttum. Henüz hiçbir albüm yayınlamamışken Avrupa’nın her yerini gezip müziğimi icra etme fırsatı buldum.
Sanırım doğru zamanda doğru insanlarla tanıştım. Çok fazla yerde çalınca, yavaş yavaş insanlar benim projelerim hakkında bilgi sahibi oldular. Bu yavaş işleyen süreci seviyorum.
Solo albümünüz ne zaman geliyor?
Şu sıralar kendi solo projem için parçalar topluyorum... Albümü önümüzdeki yıl çıkarmayı planlıyorum...
Kuzeyden gelen yeni bir tını olarak, İskandinav cazının bugünün nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok zengin ve sürekli keşfedilen bir alan. Metal-caz ve folk-caz, elektronik ve akustik müzik arasındaki her şeyi bulmak mümkün içinde... Hem bestelenen, hem de tamamen doğaçlama yapılan bir müzik...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder