07.08.2009 (Radikal Kitap)
Sevgili Memelerim,
Geçenlerde bir kitap okudum. Her satırında sizi düşündüm, uzun uzun ve heyecanlanarak... Sonra size yazmaya karar verdim; ama girişi sonucu birbirine karıştırarak... Bütün kompozisyon kurallarını delip geçerek yani. Lisedeki kompozisyon hocam ‘Füdu’nun öğrettiklerine inat. Sadece canım öyle istiyor diye...
Çünkü bu satırların yazılmasına vesile olan kitap, buna benzer bir his yarattı bende. Pek çok kadından ergenlik çağında memeleri ufak ufak uç vermeye başladığında onları saklamak için bin bir türlü yol denediklerini duymuştum. Onları hiç anlamadım. Ben size hiç ihanet etmedim. Yıllarca memelerinden utanan ve bu yüzden onları saklayan kadınlara inat, "Memelerimin Tarihi" diye bir kitap yazan Monique Ayoun’u okuyunca, yüzümde muzip bir gülümsemeyle çığlık çığlığa adınızı haykırmak istedim.
Kasabalarda kız çocuklar yetiştirilirken maruz kaldıkları garip adetler vardır. Edepli olsun diye ağzına erkek ayakkabısıyla vurulur. Bir de memeleri normal boyutta olsun diye üzerlerine istenilen büyüklükte bir kap kapatılır. Her şeye burnunu sokan komşu teyze, ayakkabıyla ağzıma hafifçe dokunduktan sonra (Bu satırlardan anlaşılacağı gibi ayakkabı vurma adeti işe yaramadı) size ‘normal’ boyda bir kap kapatınca korkuya kapılmıştım. Doğru kendi evimize gittim, gizli gizli mutfağa girdim. Devasa bir tencere alıp sizin üzerinize koydum, kocaman olun diye... Genç bir kadının memeleriyle yaşadığı yasak aşkı başka nasıl anlatabilirim. Sizi hep çok sevim...
Bir kadının kendi vücudundan aldığı haz kadar büyük bir haz yok bana kalırsa. Hülya Avşar yıllar önce bir gazeteye verdiği röportajda ‘Mastürbasyon yapar mısınız?’ sorusuna “Hayır. Ama vücudumun yavaş yavaş geliştiği dönemlerde uzun uzun aynaya bakar kendimi incelerdim” diye cevap vermişti. O genç kadın her gün büyüyüp gelişen kıvrımlarına âşık oluyor, vücuduna bakmaktan ve dokunmaktan haz alıyordu.
Monique Ayoun da kadınlığını yavaş yavaş fark ettiği dönemlerde aynı duyguları yaşamış. Kitapta bu duyguları şöyle anlatıyor: “11 yaşındaydım, memelerim büyümeye başladı. Altı ay sonra avuçladığımda birer meyve gibi ellerimi dolduruyorlardı. Bundan pek gurur duyup memelerimi kız kardeşime gösterdiğimde beni başından savdı: ‘Öff... Sürekli kendini incelemekten vazgeç. Bu gidişle narsist olacaksın!’ Ve kendisi henüz, benim her gece hafif bir müzik eşliğinde striptiz yaptığımı bilmiyordu bile. Memelerimi avuçlayıp, yüzümü hafifçe geriye atıp havuz kenarındaki bir Hollywood aktrisi havasına bürünüyordum...”
Kitabı okurken hep bir heteroseksüel ilişki nesnesi gibi anılan ve bu ilişkilerin karikatürize malzemesi olan memelerin; sizlerin, asıl sahipleri kadınlarla olan ilişkilerini haykırışı kendimi zafer kazanmışım gibi hissettirdi. Çünkü kadın bu aşktan utanır, saklar ve haykıramaz. Delicesine âşık olduğun birini yıllarca saklamak zorunda olmak ne kötü şey...
İşte o yüzden sevgili memelerim, bahsettiğim bu kitap ‘meme’ demekten imtina edip ‘göğüs’ diyen bir insanlar topluluğu için, tam da kompozisyon öğretmenine kızıp girişi sonucu birbirine sokmak, tüm kuralları altüst etmek gibiydi... Tamam, çok da abartmaya gerek yok, bir kompozisyonu tüm kuralları altüst ederek yazmak edebiyatı ne kadar sarsarsa, memelerin tarihini yazmak da toplumsalın kurallarını o kadar sarsar, biliyorum.
Şimdiye kadar pek çok gazete sayfasına başka başka nedenlerle konu olan Ayoun’un Memelerimin Tarihi, bir kadının memeleri üzerinden kendi kişisel tarihini nasıl anlatabileceğini ortaya koyuyor. Çok yalın, esprili ve övünülecek kadar basit yazılmış bu küçücük kitapta bir kadının memelerinin gündelik yaşamdaki her ayrıntıyla ayrı ayrı ilişkisi olduğu anlatılıyor. Yazar belki de biriyle tanışırken ‘Merhaba ben Monique. Bunlar da memelerim’ diyordur. Ne güzel...
Bunu düşünüp cesaretlendim. Sevgilisini herkesle tanıştırmak isteyen genç bir kadın gibi, memelerimi gazetenin içinde gezdirmeye niyetlenmiştim ki kitapta Monique’nin memeleriyle iş yerinde ne yaşadığıyla ilgili bölümü okudum: “Bir pazarlama şirketinde iş buldum ama tuhaf şekilde benden nefret ediyordu. Neden olduğunu anlayamıyordum. Her şeyi beni ‘çok seven’ müdürün şu mektubuyla açığa çıktı: ‘Sevgili Mona, sadece küçük bir nasihatim var: ofise gelirken etkileyici dekoltelerden uzak durmaya çalışın. Zira bu, beni gayet motive etse de, iş arkadaşlarımızın sinirine dokunuyor!’”
Aslında memelerle kişisel tarih arasındaki böylesi bir bağlantı olduğunu daha önce de anlamıştık birlikte, hatırlıyor musunuz? Vücudunun kıvrımlarına hayran olduğum, aslında küçük ama muntazam memeli bir arkadaşım vardı. Bir gün bana “Benim memelerim ne zaman çıktı, babamla aram o zaman bozuldu. O güne kadar hiçbir şeye karışmayan adam birden değişiverdi. Bu adamların derdi bizim kadınlığımızla” demişti. Meme kadınlığın simgesiydi çünkü. Toplumsal normların bekçisi aile temsilcileri şehvetli, seksi; kadın gibi görünmeye başladığımız an bizden korkuyordu...
Bütün bu korkudan öcümü almak ister gibi belki de bu kitabı ben yazmalıydım, sizin için. Sadece bir mektupla yetinmemeliydim.
Ama benden önce yazan biri olduğuna göre ondan alıntı yapayım: “Babam memelerimin olmasından çok hoşlanmıyor gibiydi. Oysa annem tam tersi onların büyümesini sabırsızlıkla izliyordu. Onları omuzlarımın arasına mı gömmeliydim, yoksa şişirip mi gezmeliydim? Zor bir ikilem.”
Evet mektubun sonundayız... Bırakalım da son sözü memelerinin şehvetiyle sayfaları inleten Monique Ayoun söylesin ki bizim sayfalarımız da inlesin...
“Etraftaki dekoltelerden uyarılmış, sersemlemiş, keyiflenmiş durumda, kibirle çekerler sancakları. ‘Çekil, oraya ben geleceğim’ dercesine birbirlerini iterler. Aynı zamanda hem birbirlerinin yardımcısı, hem de rakibidirler çünkü. Evet, yaz geldi mi vakit memelerin vaktidir. Taptaze çiçek kokuları içinde ani arzuları, kontrol edilemeyen gülüşleri vardır. Yazın taze ve serindirler. En azından vücudun geri kalan kısmına göre! En muzip ve yaramaz halleriyle her fırsatta burunlarını dışarı çıkarıp temiz hava almaya çalışırlar. Üstü açılan arabalarda rüzgarın tüm şiddetiyle memeleri çalkalaması ne muhteşemdir! Üzerlerinde birer çilek bulunan limon sorbeye dönüşürler. Bazen bakışlardan uzakken, dille azıcık dokunulur onlara...”
MEMELERİMİN TARİHİ
Monique Ayoun
Çeviren: Ayşe Can
Sel Yayıncılık
2009
120 sayfa, 9 TL.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder