10.07.2011 (Taraf)
No Need for Words
Sean Jones
Mack Avenue Records
Geçen Perşembe İstanbul Caz Festivali, Harbiye Açıkhava sahnesinde “Miles Davis Anısına” bir konsere ev sahipliği yaptı. Konserin öncesinde ve sonrasında Marcus Miller, Herbie Hancock ve Wayne Shorter’ı bolca konuşsak da, o gecenin en güzel taraflarınan biri, her işinde yeni tınıların heyecanını yaşayan başarılı trompetçi Sean Jones’i izlemekti.
Sean Jones, geçen ay altıncı albümü “No Need for Words”ü yayınladı. Miles Davis’in eleştiri cümlesi “Sadece müzik gibi tınlayan müzik” ifadesini hatırlarsak, Jones’ın müziğini, içinde biriktirdiği duyguların ve insanların yaşama ve hissetme biçimlerinin dışa vurumu diye tarif etmek, daha bir anlamlı olacak. Yani Night Ark’ın vaktiyle dediği gibi, “yaşadıklarını caz haline getiriyor” Jones ve aklıyla değil kalbiyle çalıyor.
No Need for Words’te, aşkı anlatıyor Jones. Bir konser için gittiği Rusya’da aşk üzerine düşünür ve bu mevzuyu nasıl agıladıklarını insanlara sorarken, genç bir kadın ona şöyle diyor: “Aşk her yerde. Tek yapman gereken bakmak ve görmek”. Albümün açılış parçası olan Look and See, işte o anda oluşmaya başlıyor...
Jones albümde sadece cinsellikle örülen aşkı anlatmıyor. Örneğin Momma parçasını annesine adıyor. Annesi hala yaşarken, onu ne kadar sevdiğini söylemek istiyor...
Jones’a albümde, saksofonda Brian Hogans, piyanoda Orrin Evans, davulda Obe Calvaire eşlik ediyor...
No Need for Words, her anının içine girerek, büyük bir mutlulukla dinlediğim bir albüm. Bu hazzı ruhunuzdan esirgemeyiniz...
Within and Without
Washed Out
Sub Pop Records
Pek çok albüm, dinleyiciye bir dünyanın kapısını açar elbette. Ancak bana, böyle bol ekolu, derin vokalli, 30 yıl öncenin üretimlerine gönderme yapan albümler, daha belirgin bir yeni dünya davetiyesi gibi gelir; müzisyenin asıl derdinin dinleyiciyi bir girdabın içine almak oluğunu hissederim...
Daha dinlemeden kapağıyla beni bir dünya beklentisine soktu bu albüm. Üzerineki yatak odası fotoğrafıyla değil. -Yatak odası demişken, albümün sahibi Ernest Greene’nin kayıtlarını yatak odasında ve yaptığı işin kimilerince “yatak odası müziği” olarak anıldığını hatırlatalım. -
Albümün adı, 19’uncu yüzyılın en saygın İskoç yazarlarından George MacDonald’ın 1855’te yazığı meşhur dramatik şiirinkiyle aynı.
Hayatını Kalvinizm’le yaşadığı uyuşmazlıklar içine geçirmiş yazar bu güne kadar, Tolkien’den Auen’e kadar pek çok yazara ve pek çok müzik grubuna ilham kaynağı olmuş... Dolayısıyla bu albüm, beni MacDonald’ın tılsımlı kaleminin dünyasına götürdü... Şu dizelerle başlayan şiire kapılıp gitmemek mümkün mü: “Kendine ait her şeyi al; bana ve sana ait olan her şeyi, Hikayeyi biliyorsun, nasıl da kırk gün boyunca, Hastalıktan ve toplumsal bulanıklıktan yorgun düşmüşken üstelik, İlahi aşkla yoğrulmuş ellerin ve dudakların, Beni bir tür ise bürümüş ve kutsal ışığımı oluşturmuştu...”
Sound Capital
Handsome Furs
Sub Pop Records
Hansome Furs, Kanadalı karı-koca Dan Boeckner ve Alexei Perry’den oluşuyor. Perry arkada syntlerin üstesinden gelirken, Boeckner vokalleri ve elektronikleri hallediyor. İkili, üçüncü stüdyo albümleri Sound Capital’de, özellikle klavyeye ve elektronik davul setlerine yüklenmiş, besteleri de bu doğrultuda yapmış. Diyorlar ki: “Günümüzde elektronik müziğin yapay, yabancılaşmış, soğuk ve hissiz olduğuna dair bir görüş var. Bu görüş çok yersiz. Alın size elektroniklerle yapılmış canlı kanlı bir müzik...” Sound Capital, olukça enerjik bir albüm. Handsome Furs’ü yakın zamanda bir festival sahnesine izlemeyi temenni ederim...
Glam Nation Live
Adam Lambert
Sony Music
“Hey! Şimdiki şarkı, bütün bu şovun özeti. Bütün gece şunu söyleyip durduk: Basitçe, sahip olduğunuz ünün, paranın, başarının ya da seksin hiçbir anlamı yok. Hepsi çok güzel; ama aşka bağlı olunuğuz anlamına gelmez” Çığlıklar, çığlıklar... Ve “If I Had You”... Çok eğlenceli! Albüm boyunca şarkı adı değişiyor; ama benzer konuşmalar ve çığlıklar yerli yerinde duruyor... Biraz hayat felsefesi, bolca pop...
American Idol yarışmasıyla ünlenen ve Pink’ten Lady Gaga’ya kadar pek çok ünlünün desteğini arkasına alan güzel sesli Adam Lambert, veriği konserlerin kayıtlarını albüm haline getirdi. Nasıl derler, tam bir “yaz” albümü...
Dedicated to Chaos
Queensryche
Roarunner Records
Zamanın ruhu dedikleri bu olsa gerek. 80’lerde Amerikan toplumunun kafasını karıştırmakla övünen, adı efsane gruplarla yan yana anılan Queensryche, bugün Irak’ı işgal eden Amerikan askerlerine moral konserleri veriyor, albümleri eleştirmenlerce yerden yere vuruluyor... 90’ların ortalarından sonra eleman değişiklikleri yaşayan ve yeni müzikal arayışlara giren grubun, sözüm ona “kaosa adanan” bu albümü, kolay dinlenir ve çok satar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder