2010 (Raikal-Akbank Caz Eki)
Önümüzdeki günlerde İzmir, Ankara, Eskişehir ve Gaziantep’te Selen Gülün’ü dinleyecek üniversite öğrencilerinin büyük bölümü o konseri kampüslerine götüren Akbank Caz’la yaşıt.
20 yıllık festivalin ‘Kampüs’te Caz’ ayağı geçen sene başladı. Şanslı okullarsa İstanbul’daydı. Bu sene ise Anadolu, Hacettepe, Ege, Ekonomi ve Gaziantep Üniversitesi’nde bir ilk yaşayacak Akbank Caz.
Sahnede son günlerde yeni albümü ‘Answers’la adından sıklıkla söz edilen ve Bilgi Üniversitesi’nde müzik teorisi ve kompozisyon dersleri veren Selen Gülün olacak. Kendisine elektrobas’ta Patrick Zambonin ve davulda Ediz Hafızoğlu eşlik edecek.
Selen Gülün’le ‘beni en çok dinleyenler’ dediği üniversitelilere vereceği konserlerden önce biraz kampüs biraz caz konuştuk...
Eğitimciliğiniz ve konser piyanistliğinizin sizin için ayrı yerlerde durmuyor, ikisi bir bütün. Yine de kampüste vereceğiniz konserlerde eğitimci kimliğiniz nedeniyle farklı hissedecek misiniz?
Öğrencilerle birlikte iş yapmayı çok seviyorum. Daha önce çalmadığım üniversitelerde çalacağım. Kampüste Caz serisi için benim adımın geçmesi tesadüf değil. Öğrencilerle samimi diyaloğumun sahneye taşınacağını düşünmüşler. Çalarken aynı zamanda müziği anlatma ve soru alabilmeye kadar gidebilecek yakınlık içinde geçecek bu konserler. Yeni bir albüm çıkarmışken, benim için de pek çok kişiye ulaşabilmek harika olacak.
Yeni albüm demişken, Answers bir takım sorulara cevaplar aradığınızı söylediğiniz bir albüm. Öğrencilerle diyaloğunuza ve müziğinize bakarak, hayatta bulduğunuz en önemli cevabın ‘tahammül’ ve ‘sevgi’ olduğunu söyleyebilir miyiz?
Doğru olabilir. Özellikle tahammül zamanla öğrenilen bir şey. Sabırla çalışmak, öğrenmek, aramak, süreci sürekli yeniden yaşamak ve yapılandırmak gerekir tahammül için. Ayrıca bu işi herhalde ancak yaşadığın ortamı, her anı sevgiyle karşılarsan yapabilirsin.
Üniversitelerin kantinlerinde öğrencilere dayatılan müziğin son derece kalitesiz olduğu bir ortamda, Akbank Caz ne hedefliyor ki festivalde böylesi bir ayağı oturtmaya çalışıyor?
Kampüste Caz’ın en önemli özelliği elde edilen gelirin kampüslere bırakılacak olması. Akbank Caz bu projeyi çok önemsiyor ve devam etmek istiyor. Gözleminizin yanında enteresan bir şey var: Beni en çok üniversite öğrencileri dinliyor. Onlardan bir sürü e-mail alıyorum. “Biletimi aldım. İlk defa caz konserine gideceğim. Çok heyecanlıyım” diyor bir tanesi. Cazın korkulacak bir müzik olmadığını böylelikle herkes görecek.
Müzik konusundaki bilgisizliğe hiç burun kıvırmıyor, bilakis üzerine gidiyorsunuz. Üniversite öğrencileri tarafından bu kadar sevilmeniz tesadüf olmasa gerek...
Paylaşmak çok önemli. Ben müzik bilgisine çok kolay ulaşamadım hayatta. Çok mücadele etmek zorunda kaldım. İnsanların ağzından kendini geliştirebilecek bir kelime almak için yapmadığım şey kalmamıştır. Herkes bilgiye çok zor ulaştığı için paylaşmak istemiyor. Bilgiyi kendisine saklıyor, ‘benim hazinem bu’ diyor. Bu bende hiç yok. Öğrencilerle birlikte sen de çok şey öğreniyorsun. Öğle çok şey geri dönüyor ki sana. Mesela dün Ozan Musluoğlu’nu gördüm. Yanımdaki arkadaşıma şöyle dedi: “Albümümün ilk parçası Selen Gülün’e armoni projesi olarak yazdığım eserlerden biridir.” Alp Ersönmez için de böyle, biliyorum. O kadar çok isim sayabilirim ki...
Konserlerde bir başka öğrenciniz Ediz Hafızoğlu’yla birlikte çalacaksınız. Bu da bir başka keyif olmalı...
Yiğit Osman da öğrencimdi. Öğrencilerimle çalıyorum çok uzun zamandır... Serhan Erkol var mesela... O kadar harika bir his ki... Ahmet Türkmenoğlu’nu turneye götürmüştüm Litvanya’ya, Rusya’ya... Zamanında Berklee’de okurken caz kompozisyon hocam “Yapabileceğin en akıllıca iş üniversiteye girmek olur, genç insanlarla çal. Onlar için hem tecrübe oluyorsun hem de her zaman çalacak adamın oluyor” demişti. Öğrencilerim benim arkadaşlarım şimdi, çok yakın arkadaşlarım...
Son dönemde Türkiye’de klasik müzik ve cazın hem eğitim hem de bir albüm yaptığında sana sahip çıkacak bir firma bulmak açısından ciddi ölçüde geliştiğine katılır mısınız?
Bir zamanlar albüm yapacak firma bulmak çok zordu tabii. Şu anda alternatif müzik şirketlerinin durumu CD satışlarıyla doğru orantılı değil. Büyük müzik şirketleri çok büyük maddi kayıplar yaşıyorlar. Daha underground işler yapan insanlar için daha fazla alternatif olmaya başladı. Çünkü kendi kişisel şirketlerini kurmaya başladı insanlar. Mesela Ediz (Hafızoğlu) Alper Yılmaz’ın albümünü çıkarıyor şimdi kendi şirketinden.
Dünya genelinde de bağımsız firmaların hala iş yaptığını görüyoruz. Naxos’un kurucusu Klaus Heymann geçenlerde verdiği bir röportajda ‘siz pop müzikteki albüm satışı düşüşlerine bakmayın, biz caz ve klasikte yükselen bir ivmede albüm satmaya devam ediyoruz’ demişti...
Daha geçen gün ‘All About Jazz’a girdim Nik Bartsch’nin yeni albümüne bakmak için, o kadar çok yeni albüm vardı ki ve daha gelecek olanlar... İnanılmaz! Eskiden bu kadar çok albüm çıkmıyordu. Bu kadar çok insan bu kadar çok albüm çıkardığına göre mutlaka birilerine ulaşıyordur. Ulaştığını da şuradan biliyoruz: Mesela Japonya’dan insanlar mail atıp, ‘radyo programı yapıyorum, bir CD’nizi yollar mısınız?’ diye soruyorlar. Globalizmin belki de en doğru düzgün işlediği alan bu, insanlara ulaşabilmek...
Üçüncü dünya ülkelerindeki cazcıların bir bölümü müziklerini etnik öğeler kullanarak pazarlıyor. Avrupa da onlardan bunu bekliyor. Sizin müziğinizde böylesi öğeler ön plana çıkmıyor. Yurt dışında sizden ‘etnik’ olmanız bekleniyor mu?
Bekleniyor. Senden CD istiyorlar, yolluyorsun. Vilniuz caz festivali mesela, Wayne Shorter Quartet’ten önce sahneye çıkıyorsun, sonra seni yemeğe götürüyorlar. ‘Biraz sürpriz oldu tabii, hiç Türk öğeleri yoktu içinde’ diyorlar. Hep böyle bir beklenti var. Bir de kadın sanatçı olduğun için muhakkak Aziza Mustafa Zadeh gibi bir takım numaralar yapacaksın sanıyorlar. Ama ben hiçbir zaman öyle bir şey arzulamadım. Benim müzik anlayışımda daha evrensel bir bakış açısı var.
Cazcılar yalnızca cazın köklerinden değil, geleceğin müziğinden de besleniyorlar. Siz nerelere bakıyorsunuz?
Ben yeni müziğe çok meraklıyım. Bu konuda ders verdiğim alan da caz değil, çağdaş müzik besteciliği. Bütün dünyada kim ne kaydediyor merakla bakıyorum. Çok acayip müzikler yapılıyor artık. Elektronik müziğin getirdiği ses sınırlarıyla akustik müziğin ses sınırları birbirine çok yakın aslında. En futuristik planda ne varsa müzikte oralarda dolanıyorum. Kulaklarım hep açık.
‘Yaşadıklarımı caza dönüştürüyorum’ diyenlerden değilsiniz. Sizin müziğinizde ne var yaşadıklarınız ve yaşamadıklarınız mı?
Yaşamadıklarım daha çok hatta... Ben normalde çok yüksek sesle konuşan, eli kolu hep yukarıda, heyecanlı biriyim. Ama müziğim medium ve daha yavaş tempolarda. Demirhan Baylan birgün “Acaba bu kadar yavaş tempolarda müzik yapıyor olmanın böyle bir insan olmaya arzu duymak olabilir mi?” demişti. Kesin çok ilgisi var. Orada huzur ve sakinlik arayışı var büyük ihtimalle. Şarkı sözlerimde hep ‘daha barışık olmak’ var. Müzik yaşadığınız ve yaşamak istediğiniz hayatı birleştiren bir platform.
Sizi bekleyen öğrencilere konserden önce buradan nasıl seslenirsiniz?
Gerçekten çok heyecanlanıyorum. Öyle böyle değil. Özellikle Antep’e gideceğim için... Türkiye’de ilk defa her gün başka bir yerde çalacağım. İlk defa o kadar çok insanla bir araya gelebileceğim ve çok yeni çıkmış bir albümü onlara çalabileceğim. İstanbul’dan önce hatta. Umarım konserlerden sonra arka tarafa gelir, benimle tanışır konuşur, hislerini paylaşırlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder