13 Temmuz 2011 Çarşamba

Bazı şeyler hiç değişmiyor...

05.07.2011 (Taraf)

Bazı şeyler hiç değişmiyor... Taksim’den Santral’istanbul’a üç liraya götüren “Gel abi gel gel” dolmuşlarına bindiğim anda böyle düşündüm. Kapıdan girerken, eski alışkanlık, zihnimin içini şöyle cümleler doldurdu: ‘Bak, içki yasağı, yaş sınırlaması falan derken, bu yıl yine One Love’dayız. Sevindim tabi. Ama nerede görüntü kayıtlarını izleyip, üzerine yazılanları okuduğumuz “o eski” özgür ruhlu festivaller? Eh özgürlüğün sponsoru olur mu?’
Derken bira satan başörtülü bir kadın, Berman’dan ödünç alıp, “katı olan her şeyin buharlaştığı”nı hatırlattı da kendime geldim.
***
Fazla kalabalık değildi. Bilekliğimi alıp içeri girmek çok zor olmadı. Saat 16 civarıydı, ana sahneden elektronik tınıları seven 123 iniyordu. Sahne önüne güneş ışınlarının dike yakın bir açıyla gelmesinden olacak, izleyicinin ilgisi 123’ten çok gölgesi bol olan Dolu Dolu Müzik Sahnesindeki Kırık Çizgi’deydi. Bu tür festivallerde, çoğu zaman alternatif sahne ana sahneden çok daha iyi oluyor. Efes Pilsen One Love’ın ilk gününde de öyleydi. Bu nedenle bir ağacın dibine çimlerin üzerine oturdum, üzerimde karıncalar elimde bira, Kırık Çizgi’ye hayran oldum. Synthpop yapan ekip şarkılarında küçük hikayeler anlatıyor. “Geçen gece çay koyarken biden bire bardak patladı” gibi basit sözlerle, gündelik yaşamın karmaşasını hatırlatıyor. Benim için festivalin en tatlı anlarından biriydi. Konserin bitmesiyle, ana sahne istikametine doğru bir koşuşturma yaşandı. Ahaliyi Büyük Ev Ablukada heyecanı sarmıştı. “Lilililerle” diye başladılar, bildiğimiz şarkılarının yanı sıra yeni parçaları “Bu Çamurun Hayvanıyız”ı da seslendirdiler. Müzisyenlerden çok seyircilerin tepkilerine konsantre olduğum bir konser oldu. Herkes ne çok seviyor Büyük Ev Ablukada’yı...
***
Dolu Dolu Müzik sahnesini bir kez daha ziyaret ettim tabi. Seni Görmem İmkansız her zamanki gibi çok iyiydi. İzleyicilerden birinin, “burası tam Kadıköy, Kadıköy...” demesi yerinde oldu.
***
Ve ana sahne sırası Nneka’nındı. Hip hop, soul, afro tınılar ortamı iyice ısıttı. İzleyiciler kalabalıklaştı, iyiden iyiye festival havasına girilmeye başlandı.
Daha sonra sahneye Happy Mondays çıktı. Grubu pek severim, çünkü müzikleri eski tınlar. Sevmeyen yine bu sebepten sevmez. Onlar sahneye yerleşirken etrafımda “Hadi sahne önüne gidelim. Aman ne gideceğim oraya” türünden diyaloglar duydum. Ben seyircilerin arasına koştum. Shaun Ryder’a tav oldum.
***
Saat oldu dokuz. Karnımız acıktı. Bu, gecenin en tuhaf kısmının başlangıcına işaretti. Çünkü Radikal muhabiri Elif Türkölmez’in etsiz bir yiyecek bulması gerekiyordu. Oysa, her yerde sucuk, her yerde köfte... Dolaşmaya başladık. Bir umut Soho Kafe’ye girdik, başka bir vejeteryenin etsiz yemek için kavga etmek zorunda kaldığını görünce, moralimiz bozuldu çıktık. Sonunda etsiz çiğ köfte bulduk. Başka sözüm yok.
***
Sahneye en son Manic Street Preachers çıktı. Orta yaşa yaklaşanlara gençliklerini hatırlattı. Eskileren başlayan repertuarları yeni albümleri “Postcars from a Young Man”e kadar geldiler, hayranlarını ihya ettiler.
***
Yoruldum. Çıkışa doğru yöneldiğimde, MSP hala sahnedeydi. Santralİstanbul’un loş yolunda, “Festivaller İyidir” türünden konuşmalar döndüren eğlenceli bir grubun arkasına takıldım, “Seneye yine gelelim” dedi biri. “Festivaller kalabalık güzel” zaten dedim içimden. Sustum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder