Film ve tiyatro müzikleriyle ve kimi zaman da Akbank Sanat ve Borusan Müzik Evi’nde düzenlediği klasik müzik atölyeleriyle hatırlayacağınız Alper Maral, şu sıralar ilk solo albümü ‘Elektroakustisch!’le karşımızda. 20 seneyi aşan profesyonel müzik hayatında ve çeşitli üniversitelerde yürüttüğü öğretim görevlisi sorumluluğuyla ayakları yere basan muhalifliğini gözler önüne seren Maral’ın bu ilk solo çalışması, bana kalırsa onun içindeki ‘kara kedi’liği iyiden iyiye ön plana çıkarıyor.
‘Elektroakustisch!’te elekrtonik tınılar hakim, ancak yer yer akustik sesler de geliyor kulağınıza. Bununlara doğal sesler eşlik ediyor. Kategorize edilmesi zor; hafıza tazeleyici, doğru diye ‘öğretilen’i alaşağı edici, şaşırtıcı ve isyana teşvik edici bir müzik bu...
Albümü elinize aldığınızdaysa ‘Beynini Patlatırım!’, ‘Psikopat Çokkafa’, ‘Çocuklarımı Hemen Öldürüp Bu Şehir’den Uzaklaşmalıyım’, ‘Çocukların (Bıçakla) Biçilmesi’ gibi birbirinden ‘vahşi’ şarkı sözleriyle dikkat çekiyor... Hal böyle olunca muhabir de dayanamayıp, Alper Maral’ın kapısına dayanıyor. Sonra da bunlar konuşuluyor...
Sizin de bir parçası olduğunuz elektronik müzik İstanbul dışına çıkar mı sizce?
İstanbul dışına şahane çıkar. Dünyanın ve Türkiye’nin her yerinde, genel geçer konvansiyonlardan sıkılmış birçok insan var. Bu insanların İstiklal Caddesi’nde dolanmamaları, onları belli kitlelerin göz ardı etmesine neden oluyor. Oysa bizim bu çalışmamız daha çıkmadan İzmir’de, Konya’da, Antalya’da insanlar haberdardı. Biliyorum ki Van, Diyarbakır, Samsun ve Trabzon’da bizim bu çalışmamızdan haz alan insanlar vardır.
Sizin müzik anlayışınızla çarpışınca insan bozuk sandığının bozuk olmadığını, düzgün sandığınınsa düzgün olmadığını fark ediyor. Çabanız doğru bildiğimizi alaşağı etmek mi?
Kaosla kosmosun iç içe olduğu başka bir düzen algısıyla tanışık ve barışıksanız, doğru yerdesiniz. Önkabullerle bir meselem var. Kaba kategorizasyonların hiçbirine sokamayacağımız bir müzik bu. En temel konvansiyona karşı bir müzik bu: Kalıcılık... Alışılagelmiş formda ‘baş yapıt’ olarak taçlandırılıp, tarihe mal edilmesi tasarlanmış yapıtlarla müzik eğitimimizi kapattık. Bu öyle değil işte; yapıtım da her canlı gibi belli bir sürece dahil oluyor, onunla beraber yaşıyor ve yitip gitmesi de beklediğim; hatta umduğum bir şey...
Kalıcı olması gibi bir kaygınız yoksa eserlerinizi neden CD’ye basıyorsunuz?
Sadece bir süreliğine, bu yaşanmışlıkların başka insanlarla paylaşılması amacıyla CD’ye basılıyor.
Albüm neden bu kadar ‘şiddet’li ve ‘karanlık’?
Şiddete kökten karşı olduğumuz için ifşası bu kadar şiddetli. Kesif karanlık içinde yaşıyoruz. Bu albüm kesinlikle karanlık, kesif, zifir, sert, geçimsiz, bir çok açıdan... Kendi hayatımda tam tersi bir insanım. Bir uğultu, sancı var ortalıkta; ama herkes bu yokmuş gibi davranıyor; ben bu müziği bu nedenle yapıyorum.
Politikayı bu denli önemseyen biri olarak, örgütlü müsünüz?
Elinizdeki ürün, bu güne kadar gördüğünüz en politik müzik ürünüdür. Çünkü politik müziğin son derece hımbıl, belli kodlara indirgeyici biçimlerine tepki duyuyorum. İnsanlar ve fikirleri değerli olabilir ama bunun müziğe yansımaları genellikle sefalet oluyor. Her adımım; kurum ve insanlarla, öğrencilerimle sürdürdüğüm ilişki, son derece ilkeli ve politik. Politik derken, o parti bu parti değil. Çünkü insanın asıl var oluşlarıyla yansıttığı politikliği çok daha önemli buluyorum. Benim üniversitelerde ders vermem, miting klasmanında gönül rahatlığıyla yer bulabilir. Bu albüm günümüz müzik konvansiyonlarına inaden oluşturulmuş bir manifesto olarak okunabilir. Çok sevdiğim hocam Ahmet Yürür önderliğinde sürdürdüğümüz Yeni Müzik Kooperatifi de bir örgüttür.
Müziğin toplumsal hafızaya nasıl bir etkisi var sizce?
Toplumsal hafızamız çok düşük olduğu için onu bir şekilde kurcalayacak bir seçki var bu albümde. ‘Aman Obama geldi’ diyorlar ama politikada bir değişiklik yok. Albümde ‘Bush!agamemnon’ adlı parçada geri vokalde Bay Bush’un olmasının bir anlamı var. Onun Irak işgalini müjdelediği, ‘diplomatik çaba’ ifadesini samimiyetsizliğinden ötürü düzgün söyleyemediği, kekelediği konuşmasını herkes unuttu. Şimdi masanın üstünde benim tuhaf albümümü gören insanlar bunu hatırlamak durumunda. Hiç ‘hah hih’ gülelim, eğlenelim albümü değil, kusura bakmasınlar. Belki bir gün biraz daha ferahlarsam onu da yaparım. Toplumsal hafızamızın güdüklüğüne verdiğim zarardan da öğünç duyarım.
Öğrencilerle aranız nasıl?
Direkt öz çocuğum gibiler. Dışarıdan anlaşılacak gibi bir şey değil. Hissettiğim öğretmen-öğrenci ilişkisi aslında bir hayat klavuzluğudur. Sizin orada piyano öğretmeniz önemli değildir, siz yaşamda nasıl durulabileceğini göstermekle yükümlüsünüz. Bu lafta kolay, yapması çok zor bir şeydir. Öğrenci de tam sadakatle bunu almak durumundadır. Bu da nadir karşılaşılan bir şey. Öğrenci hocayı bir an evvel kafasına basılıp zıplanacak bir rampa olarak gördüğü taktirde öğretmenin hiçbir şeyini alamaz.
‘Elektroakustisch!’te elekrtonik tınılar hakim, ancak yer yer akustik sesler de geliyor kulağınıza. Bununlara doğal sesler eşlik ediyor. Kategorize edilmesi zor; hafıza tazeleyici, doğru diye ‘öğretilen’i alaşağı edici, şaşırtıcı ve isyana teşvik edici bir müzik bu...
Albümü elinize aldığınızdaysa ‘Beynini Patlatırım!’, ‘Psikopat Çokkafa’, ‘Çocuklarımı Hemen Öldürüp Bu Şehir’den Uzaklaşmalıyım’, ‘Çocukların (Bıçakla) Biçilmesi’ gibi birbirinden ‘vahşi’ şarkı sözleriyle dikkat çekiyor... Hal böyle olunca muhabir de dayanamayıp, Alper Maral’ın kapısına dayanıyor. Sonra da bunlar konuşuluyor...
Sizin de bir parçası olduğunuz elektronik müzik İstanbul dışına çıkar mı sizce?
İstanbul dışına şahane çıkar. Dünyanın ve Türkiye’nin her yerinde, genel geçer konvansiyonlardan sıkılmış birçok insan var. Bu insanların İstiklal Caddesi’nde dolanmamaları, onları belli kitlelerin göz ardı etmesine neden oluyor. Oysa bizim bu çalışmamız daha çıkmadan İzmir’de, Konya’da, Antalya’da insanlar haberdardı. Biliyorum ki Van, Diyarbakır, Samsun ve Trabzon’da bizim bu çalışmamızdan haz alan insanlar vardır.
Sizin müzik anlayışınızla çarpışınca insan bozuk sandığının bozuk olmadığını, düzgün sandığınınsa düzgün olmadığını fark ediyor. Çabanız doğru bildiğimizi alaşağı etmek mi?
Kaosla kosmosun iç içe olduğu başka bir düzen algısıyla tanışık ve barışıksanız, doğru yerdesiniz. Önkabullerle bir meselem var. Kaba kategorizasyonların hiçbirine sokamayacağımız bir müzik bu. En temel konvansiyona karşı bir müzik bu: Kalıcılık... Alışılagelmiş formda ‘baş yapıt’ olarak taçlandırılıp, tarihe mal edilmesi tasarlanmış yapıtlarla müzik eğitimimizi kapattık. Bu öyle değil işte; yapıtım da her canlı gibi belli bir sürece dahil oluyor, onunla beraber yaşıyor ve yitip gitmesi de beklediğim; hatta umduğum bir şey...
Kalıcı olması gibi bir kaygınız yoksa eserlerinizi neden CD’ye basıyorsunuz?
Sadece bir süreliğine, bu yaşanmışlıkların başka insanlarla paylaşılması amacıyla CD’ye basılıyor.
Albüm neden bu kadar ‘şiddet’li ve ‘karanlık’?
Şiddete kökten karşı olduğumuz için ifşası bu kadar şiddetli. Kesif karanlık içinde yaşıyoruz. Bu albüm kesinlikle karanlık, kesif, zifir, sert, geçimsiz, bir çok açıdan... Kendi hayatımda tam tersi bir insanım. Bir uğultu, sancı var ortalıkta; ama herkes bu yokmuş gibi davranıyor; ben bu müziği bu nedenle yapıyorum.
Politikayı bu denli önemseyen biri olarak, örgütlü müsünüz?
Elinizdeki ürün, bu güne kadar gördüğünüz en politik müzik ürünüdür. Çünkü politik müziğin son derece hımbıl, belli kodlara indirgeyici biçimlerine tepki duyuyorum. İnsanlar ve fikirleri değerli olabilir ama bunun müziğe yansımaları genellikle sefalet oluyor. Her adımım; kurum ve insanlarla, öğrencilerimle sürdürdüğüm ilişki, son derece ilkeli ve politik. Politik derken, o parti bu parti değil. Çünkü insanın asıl var oluşlarıyla yansıttığı politikliği çok daha önemli buluyorum. Benim üniversitelerde ders vermem, miting klasmanında gönül rahatlığıyla yer bulabilir. Bu albüm günümüz müzik konvansiyonlarına inaden oluşturulmuş bir manifesto olarak okunabilir. Çok sevdiğim hocam Ahmet Yürür önderliğinde sürdürdüğümüz Yeni Müzik Kooperatifi de bir örgüttür.
Müziğin toplumsal hafızaya nasıl bir etkisi var sizce?
Toplumsal hafızamız çok düşük olduğu için onu bir şekilde kurcalayacak bir seçki var bu albümde. ‘Aman Obama geldi’ diyorlar ama politikada bir değişiklik yok. Albümde ‘Bush!agamemnon’ adlı parçada geri vokalde Bay Bush’un olmasının bir anlamı var. Onun Irak işgalini müjdelediği, ‘diplomatik çaba’ ifadesini samimiyetsizliğinden ötürü düzgün söyleyemediği, kekelediği konuşmasını herkes unuttu. Şimdi masanın üstünde benim tuhaf albümümü gören insanlar bunu hatırlamak durumunda. Hiç ‘hah hih’ gülelim, eğlenelim albümü değil, kusura bakmasınlar. Belki bir gün biraz daha ferahlarsam onu da yaparım. Toplumsal hafızamızın güdüklüğüne verdiğim zarardan da öğünç duyarım.
Öğrencilerle aranız nasıl?
Direkt öz çocuğum gibiler. Dışarıdan anlaşılacak gibi bir şey değil. Hissettiğim öğretmen-öğrenci ilişkisi aslında bir hayat klavuzluğudur. Sizin orada piyano öğretmeniz önemli değildir, siz yaşamda nasıl durulabileceğini göstermekle yükümlüsünüz. Bu lafta kolay, yapması çok zor bir şeydir. Öğrenci de tam sadakatle bunu almak durumundadır. Bu da nadir karşılaşılan bir şey. Öğrenci hocayı bir an evvel kafasına basılıp zıplanacak bir rampa olarak gördüğü taktirde öğretmenin hiçbir şeyini alamaz.
Elektroakustisch!/ Alper Maral/ A.K. Müzik
Alper Hoca'm..
YanıtlaSilÇok severim kendisini